Kayserilinin zekâsını anlatan birçok hikâye vardır. Saim Güven'in yolladığı bu hikâyeyi, Abdullah Gül'e ithaf ediyorum:
Padişahın biri, kendisine yalan söyleyebilene, bir küp dolusu altın vereceğini vaat etmiş. Yalancılar sıraya girmiş.
Birinci yalancı, "Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü" demiş.
Padişah itiraz etmiş: "Bunun neresi yalan! Kuş kartaldır. Aslan da, minicik bir yavru. Kartal, yavruyu kaptı mı götürür tabii." İkinci yalancı, "Ben gökyüzüne bir ok attım; 6 ay sonra geri döndü" diye konuşmuş.
Padişah cevap vermiş: "Senin ok, bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir."
Padişah her yalana bir bahane bulmuş ve hiçbir söz için "yalandır" dememiş.
Günlerden bir gün, bir Kayserili gelmiş ziyarete. Gelin birlikte okuyalım ne dediğini padişaha: "Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim. 'Yalandır' dersen ödülümü ver. 'Yalan değil' dersen borcunu öde."