Prof. Kemal Karpat, Türkiye'ye geldi. Karpat'ın, 1996'dan bu yana Wisconsin Üniversitesi'nde kürsüsü var. Türkiye'nin iftihar vesilesi olan değerli bir tarihçi. Geçen gün Kanal 24'te bir programa çıkmıştı.
Anlattıklarından bazı notları sütunuma alıyorum.
Türk kimliği: Osmanlı döneminde yönetim, Türklerin elindeydi. Ama o devirde "Türk" demek, Osmanlı ve Müslüman demekti. Etnik bir çağrışımı yoktu. Türk tanımı, 1930'larda değişti. 1930'da Serbest Fırka halktan büyük destek alınca, Cumhuriyet Halk Fırkası, yobazların, dincilerin muhalefeti körüklediğine inandı ve Osmanlı-İslâm kültüründen ayrılabilmek için "köklerimize dönmeliyiz" dedi. Bu kökleri, Orta Asya'ya ve Türklüğe bağladı. Osmanlı-İslâm kültürünü böylece reddetti. 1932'de Türk Kongresi bu sebeble toplandı. Ama devlet seviyesindeki gelişmelerle, halk seviyesindeki gelişme ayrı mecrada sürmedi. Toplum, devletin dayattığı görüşü kabul etmedi; kendi sentezini yaşadı. Millet, "Sen Kürtsün, ben Türküm" diye bir ayırıma gitmedi.
Laiklik ve demokrasi: Demokrasi, aynı zamanda din hürriyetidir. Dini özgürlük olmadan, demokrasi olmaz. Türkiye'de laiklik, din aleyhtarlığı olarak görülmüştür. Laiklik anlayışımızda bağnazlık var. Fakat bu yaygın değil, sadece küçük gruplara münhasır. Laik bağnazlığın karşısında, İslâmi bağnazlık da mevcut; bunu unutmayalım. Lâkin, laik elit, çok etkili, parası var, geleneği var, mevkii var.
Yeni elitler: Tanzimat'tan beri halk, kendi içinden orta sınıfları yarattı. Demokrasi sayesinde onları iktidara da taşıdı. Halk çocukları, eğitim görüyor, ticaretle uğraşıyor, dünyaya açılıyor ve zenginleşiyor. Devletin bir baskısı olmadan, millet kendi modernleşmesini kendi yapıyor. Halk cahilse, fukara ise, dönüşebilmek için seçkin bir gruba ihtiyaç duyabilir. Ama demokrasi sayesinde, kitleler eğitildikçe, dünyaya açıldıkça, zaman içinde kendi elitini, seçkin insanını, önderlerini yetiştiriyor. Benimsediği felsefeye, dünya görüşüne yakın insanları iktidara taşıyor. Bu arada, Türkiye'de, eski elitlerin hâkim olduğu kurumların direndiğini görüyoruz. Bu direniş ekonomik olmaktan ziyade ideolojik.
Atatürkçülük: Atatürk, özünden koparılarak, putlaştırıldı. Onun hakkında bir şey söyletmeyen zihniyet karşısında, Türkiye'de, bir de onu alabildiğine tenkit eden bir zihniyet mevcut. Gerçek Atatürk, bu iki kutup arasında kalıyor.
Türk toplumu demokrasiye neden yatkın?: Yatkın, çünkü, göçebelik ve aşiret düzeninden kalan bir hürriyet düşüncesi var. Feodalite görmemiş; köyünde, muhtarını seçip, kendi kendini yönetmiş. Oysa Arap köyünde, reis vardır, emir vardır. Türkler, Araplarla farklı bir gelenekten geliyor. Bu yüzden, Araplarla yakın temasa rağmen, Türkiye'de İslâm'ı kendi ruhumuza uydurduk, tarihimize, geçmişimize uydurarak uyguladık. En İslâmcı tanınan Sultan Abdülhamit bile, "Toplumumuzun geri kalmasının sebebi dini bağnazlık" diyordu.