Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi Osman Kaçmaz, Abdullah Gül'ün yargılanmasının yolunu açtı. Tabii, daha arada kat edilecek bazı merhaleler var. Adalet Bakanlığı itiraz edebiliyor; nihai kararı Yargıtay veriyor.
Kaçmaz'ın bu kararıyla birlikte, Türkiye'de yargının ne ölçüde ideolojiden etkilendiği de tartışma konusu oldu. Yalnız bir başka gerçeği de hemen ifade etmek lâzım. 1982 Anayasası'nın, cumhurbaşkanlığına, milletvekilleri ya da bakanlar gibi dokunulmazlık tanıyıp tanımadığı, öteden beri tartışma konusu.
Kıyas yoluyla "dokunulmazlık var" sonucuna varılabiliyor ama "Ceza hukukunda kıyas olmaz" diyenler de mevcut. Üstelik Çankaya'ya çıkarken Abdullah Gül de, dokunulmazlık tartışmasının farkındaydı. 26 Ağustos 2007'de, bakın Ergun Babahan'a nasıl konuşmuş: "Şayet cumhurbaşkanı seçilirsem, zırha ve dokunulmazlığa ihtiyacım yok, olmaz. Eğer Meclis tarafından bu göreve layık görülür ve seçilirsem, arkadaşlarla konuşup bakacağım. Mahkemeye gitmem gerekirse, sade vatandaş gibi giderim. Mahkemeye gidip ifade vermekten hiç rahatsız olmam. Ama dediğim gibi oranın hukuku, geleneği nedir tam bilmiyorum."
Babahan, Ergun Özbudun ve arkadaşlarının hazırladığı anayasa taslağında cumhurbaşkanının dokunulmazlığının da yer alacağını belirtiyor yazısında. Ama söz konusu anayasanın yürürlüğe girmesi bir hayli vakit istediğinden, bu süre zarfında -yani cumhurbaşkanına dokunmanın mümkün olduğu zaman diliminde- Gül'e ne yapacağını soruyor. Abdullah Gül, yukarıdaki cevabını, işte bu soru üzerine veriyor.
Sincan hâkiminin ideolojik davranmış olması da mümkündür; ya da vicdanen, Gül'ün, dokunulmazlığı bulunmadığına inanıyordur. Ama her halükârda, ülkede yarattığı tartışmaya bakarak "Bir bu eksikti" diyor ve en azından Osman Kaçmaz'ın "işgüzarlık yaptığını" vurgulamak istiyorum.