CHP, Ankara'nın Nallıhan ilçesinde, başörtülü Meryem Bıçkıcı' yı belediye başkan adayı olarak gösterdi. Bıçkıcı, vaatleriyle değil de, başının örtüsüyle gündeme gelmekten dolayı rahatsız. Tıpkı, örtülü diğer hemcinsleri gibi. Onlar da " başımızın içine, düşüncelerimize göre bizi yargılayın" diye feryat etmiyorlar mı?
Gerçi Bıçkıcı, tesettürlü hanımlardan daha farklı bir profil çiziyor. Başörtüsünü çene altından bağlamanın yanı sıra, bazı reklam fotoğraflarında, başı açık olarak görünüyor. Örtü biçiminin, tavsiye edilen "geleneksel " bir mahiyet arz ettiği ortada. Hatta kendisi, görevi sırasında başını açabileceğini de söylüyor.
Ama her şeye rağmen, o da, Türkiye'nin, toplam nüfusun %70'ine ulaşan başı örtülü çok sayıda kadınından biri. CHP'nin onu tercih etmesinin sebebi de bu herhalde.
Meryem Bıçkıcı, -geleneksel biçimde örtü taksa dahi- ilk adımdır. Siyaset, bir temsil makamı olduğuna göre, kimliklerin yönetime yansımasına engel olmak zaten doğru değil. Netice itibariyle, belediye başkanları, ya da milletvekilleri, kamu görevi yapmakla birlikte, devlet memuru değil, halkın temsilcileri. Konuya bu açıdan baktığımızda, " başörtülü bir vali ya da kaymakama " karşı çıkmak mümkün; fakat böyle bir sınırlamayı, belediye ya da parlamento seviyesinde getirmek temsile de saygısızlık anlamına gelir. Sadece bu da değil. Türk kadınının pek büyük bir yüzdesi, siyasette, üst kademelere ulaşma imkânından yoksun kalır. Kadınlara böyle bir haksızlık reva görülebilir mi?