Tomris Giritlioğlu'nun yönetmenliğini yaptığı "Güz Sancısı" adlı filmin galasına katıldım. İstinyePark, İstinyePark olalı herhalde böyle kalabalık görmemişti. Sinemaların bulunduğu bölüm, miting alanı gibiydi. Film, bütün sinema salonlarında gösterildiği için, o kalabalık ortama tahammül edenler, sonunda, kendilerine oturacak bir yer buldu.
Eskiden sanatçıya göre film seçerdik. Türkan Şoray'ın, Kadir İnanır'ın, Hülya Koçyiğit'in, Cüneyt Arkın'ın, Ediz Hun'un, Tarık Akan ya da Filiz Akın'ın filmi derdik. Şimdi yönetmene bakıyoruz. Tabii sanatçılar da önemli ama onlara hayatiyet kazandıran, şöhrete kavuşturan başarılı yönetmenler var. Çağan Irmak, Yavuz Turgul, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaptanoğlu, Sinan Çetin, Yılmaz Erdoğan vs... İşte, Tomris Giritlioğlu da onlardan biri. Daha önce, Yılmaz Karakoyunlu'nun kitabından uyarladığı "Salkım Hanım'ın Taneleri" filminden ismini duymuştum. "Ihlamurlar Altında", "Asi", "Hatırla Sevgili" gibi birçok önemli diziye de imza attı. Giritlioğlu'nu, Demokrat Parti dönemini konu alan "Hatırla Sevgili"yi çevirirken tanıdım. Dizi, reyting rekorları kırdı.
"Güz Sancısı" filminin galasına, güzel bir film seyredeceğimden emin olarak gittim. Sanatçılar da, muhtelif dizilerden tanıdığımız isimler. Özellikle Beren Saat için, "gözdem" diyebilirim. Filmi, sanatçıların bulunduğu salonda seyrettim. Beni, Belçim Bilgin Erdoğan (Yılmaz Erdoğan'ın eşi), sımsıcak karşıladı; öpüştük. "Çok sevimli; Allah sahibine bağışlasın" deyip, biraz da filmden söz edeyim.
Yılmaz Karakoyunlu'nun kitabına dayanarak Etyen Mahçupyan'ın senaryosunu yazdığı "Güz Sancısı"nın konusu, günün şartlarına çok uygun düşüyor. Malum, 6-7 Eylül hadiseleri, Özel Harp Dairesi'nin bir tertibi. Tabii, tepe noktadaki siyasetçilerin, Menderes ya da Fatin Rüştü Zorlu'nun da belli ki onayı alınmış. Tarihi arka plana kısaca temas edeyim: Kıbrıs'taki Rumlar ve Yunanistan, derin bir milliyetçilik şuuru içinde adayı sahipleniyor, Türkiye'deki Türkler ise, gelişmelerle pek ilgilenmiyordu. Adada, Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasını, yani Enosis'i savunan EOKA faaliyete geçmişti. Londra Konferansı'nda Yunanistan, "Halklar kendi kaderini tayin etsin" diye bastırmıştı. Türkiye ise, "Eğer İngiltere'nin hâkimiyeti sona erecekse, ada bize emanet edilsin" tezini savunmuştu. Uluslararası camiaya, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Kıbrıs'tan vazgeçmeyecekleri gösterilmeliydi. Gençlik arasında milliyetçilik ateşlendi. Hürriyet gazetesi buna ön ayak oldu. "Ya Taksim, ya ölüm" sloganları atıldı. Hiç değilse adanın yarısı Türkiye'ye bağlanmalıydı.
Selânik'teki Atatürk'ün evine bomba atılması, Özel Harp uzantılarının bir düzeninden ibaretti. Ufak bir gösteri, bu provokasyon yüzünden, gayrimüslim vatandaşlarımıza karşı saldırıya ve dükkânların yağmalanmasına dönüştü. Hareket kontrolden çıkmıştı. Anlattığım tema üzerinde gelişen, dostluğun ve aşkın sorgulandığı şahane bir film.
Hâlâ, "Ergenekon'a bir anlam veremiyorum" diyenler için de aydınlatıcı olacağını düşünüyorum.