Yargı sürecine müdahale etmemek, gözaltına alınanların peşinen suçlu ilân edilmemesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda, "şüpheli" görülerek, ifadesine başvurulan ya da tutuklanan herkesi, adeta bir "kahraman" gibi değerlendirmek de, yargıya müdahale etmek anlamına gelmez mi? Her tutuklanana, kalburüstü bir isimse, CHP'liler sahip çıkıyor; "Mc Cartyizm"den söz ediyorlar, iktidarın bu şekilde muhaliflerini bertaraf ettiğini ileri sürüyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin, "korku cumhuriyetine" dönüşmesinin temelinde, CHP'nin bu tavrı var.
Geçmişte cuntaların teşekkülünde, sivil-asker işbirliğini görmedik mi? Hiç umut etmediğimiz isimler, meselâ Doğan Avcıoğlu, Devrim gazetesiyle birlikte 9 Mart cuntasının altyapısının hazırlanmasında rol almadı mı? Bilgilerinizi tazelemek için, Hasan Cemal'in "Kimse Kızmasın Ben de Yazdım" kitabına göz atabilirsiniz. O tarihteki "milli demokratik devrim" düşüncesi, bugünkü "ulusalcılık" ideolojisiyle örtüşüyor: "Ne AB, ne ABD, tam bağımsız Türkiye".
Cumhuriyetin ilk dönemlerine benzer bir tehlikeye maruz kaldığımız noktasından hareketle ve birtakım komplo teorilerine dayanarak, yeni bir bağımsızlık mücadelesi örgütleniyor. AK Parti hükûmeti, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında, ülkenin bölünmesi ve ılımlı İslâm cumhuriyetinin kurulması için, Avrupa ile ABD'nin kullandığı bir maşa gibi gösteriliyor. "Laik cumhuriyet ve ülkenin bölünmez bütünlüğü tehlikede" varsayımından yola çıkarak hamaset, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, fanatizm, farklı olanı ötekileştiren derin bir nefret üretiliyor.
Kimse, ne peşinen "suçlu" ama ne de peşinen "suçsuz" ve "kahraman" ilân edilebilir.