Çağımız Müslümanının en çok muhtaç olduğu uyarı ne olmalıdır derseniz şu sözü söylerim: "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanın, Hz. Peygamber'in sıfatıyla sıfatlanın." Bazı eserlerde hadis olduğu söylenmekle beraber "kelamı kibar".
- Büyüklerin sözü olmaya da son derece müsait bir büyük söz.
Söz çok büyük. Kapsamı itibarıyla kutsalla irtibatlı olan bütün güzellikleri içine alıyor. Çünkü bu söz; Hz. Aişe'nin Peygamberimizi tarif ederken kullandığı "Onun ahlakı Kuran'dı" sözünün bir üst aşamasıdır. Yani söz şu demektir: Hz. Muhammed (S.A.V) ahlakı Rabbinin ahlakıydı. Onun edebi Rabbinin edebiydi. Rabbinin öngördüğü ahlakla ahlaklanmıştı, Rabbinin öngördüğü edeple edeplenmişti. Müslüman olduğunu iddia eden her bir insan da aynı yolu izlemeli ve Rabbinin ahlakıyla ahlaklanmalıdır. O zaman şu soruyu hepimiz kendimize sormalıyız: Ahlakımız, Rabbimizin ahlakına uyuyor mu? O'nun istediği ahlakla ahlaklandık mı?
Ben bu soruyu sorduğumda siz de şu soruyu soracaksınız. Peki, Rabbimizin öngördüğü ahlak nasıldı? "Allah'ın ahlakı" sözünden kast edilen nedir? Elbette bu ifade sembolik bir anlatımdır. Bir teşbihtir. O zaman hep beraber bu sorunun cevabını arayalım: Ve hemen ardından şu cevabı da her birimiz kendi adımıza verelim: Biz Rabbimizin yanında yüzümüzü ak edecek bir ahlaka uzlaştık mı? Rabbimizin ahlakıyla ahlaklandık mı?
Rabbimiz sözünde durur: Rabbimiz sözüne sadıktır. Bizler menfaatimiz gerektiğinde sözümüzün takipçisi oluruz. Menfaatimiz kaybolduğunda verdiğimiz sözleri unuturuz. Veya en azından, sözü başka mecralara çekerek yorumlarız. Sözün ağırlığından kurtulmaya çabalarız. Menfaatimiz söz konusu olduğunda bize verilen sözleri ise asla unutmayız.
Rabbimiz cömerttir: Rabbimiz yarattığı her kula verir. Esirgemez. Biz kendimize cömertiz. Midemize, zevkimize, ailemize ve dünyalık işlere çok cömertiz. Ama bizden başkasına aynı cömertliği göstermeyiz. Lokmamızı paylaşmayız. Aksine artan lokmamızı muhtaç olana uzatırız.
Rabbimiz fırsat verir: Bu fırsatı herkese verir. Bir bakarsınız, Allah'ı inkâr eden kişi en üst makamlara tırmanır. Dünyalık bütün imkânlar ayaklarına gelir. Allah sınırsızca gelir. Çünkü: "İnsanoğlu dünyada çalıştığının karşılığını görür." Rabbin insana vermesinin değişik hikmetleri olabilir. Ama neticede verir. Biz ise, kendimizden olmayana fırsat vermeyiz. Hatta aynı imanı paylaşsak da ehil olana değil, kendimize yakın olana fırsat veririz.
Rabbimiz örter: Setreder. Ayıpları, günahları, utandıran şeyleri Allah örter. Bazen dünyada hiç açmaz. Bazen ahrette de örter. Diledi mi örter. Affeder, biz ise günahları, zafiyetleri yayarız, açarız ortaya saçarız.
Rabbimiz intikam almaz: Etrafınıza bakın. Yaratanını, yaratanın, inkâr eden, çirkin sözler söyleyen, isyan eden, Rab tanımayan, kendince alay eden, Rabbini önemsemeyen o kadar insan var ki. Ama hiçbir zarar görmeden günlerini gün ederler. Sıkıntı yaşamazlar. Biz bunları görünce kendi kendimize şöyle söyleniriz: "Allah bunları niye taş etmedi?" Çünkü bizim elimizde olsa biz onları o anda taşa çeviririz. Taşa dönsünler deriz, veya taşlamak isteriz. Ama Yüce Allah (c.c.) sabreder. Erteler, müsaade eder imkân verir. Belki azgınlıkları daha da artsın. Belki ahret gününe sırtlarına yüklendikleri günahlarla gelsinler diye. Ya biz? İntikamcıyız, rakibimize, hoşlanmadığımıza, düşmanımıza diş gıcırdatırız. Elimizden gelse o an taş ederiz.
Rabbimiz tövbeleri kabul eder: Kulunun iyi niyetini bekler. Affetmek için vesile yaratır. Biz özürleri kabul etmeyiz. En azından nazlanırız. En insaflımız bile affederken bin dereden su getirir. Dudak büker.
Rabbimiz iyiliği unutmaz: Kötülüğü ise unutur -amel defterinden siler-. Bizler iyiliği çabuk unuturuz. Kötülüğü ise hiç unutmayız. Bin iyilik eden, diyelim ki bir defa aynı iyiliği tekrar ettiremezse hemencecik onu kara listeye alırız. Hatta defterden sileriz. Nankörlük yaparız. Benim için ne yaptı ki, deriz.
Rabbimiz adildir zulmetmez: Bizler adalet terazisinin kefesinin bizden yana dönmesini isteriz. Zulmeden biri yakınımızsa, onun aleyhine şahitlik yapmayız. Konuşmazsak bile, aleyhine şahitlik yapmayız. Gerçeği söylemeyiz.
Rabbimiz savunma hakkı tanır: Yüce Allah (c.c.) ahirette cennet veya cehenneme ayrıştırmadan önce insanları mutlaka hesaba çeker. Onlara kendilerini savunma hakkı verir. Çünkü savunmanın kutsallığı vardır. Çünkü savunma hakkı kutsaldır. Yüce Allah, günahkâra da, suçluya da o hakkı tanır. Bizler ise sevmediğimiz bir günahkârın veya suçlunun kendince haklı olan savunmasını bile dinlemek istemeyiz. Çünkü zaten kararımızı çoktan vermişizdir. Tarih boyunca savunma hakkı tanınmadan veya ciddiye alınmadan darağacına gönderilen insan az mıdır? Savunma hakkı tanınmadan darağacında son nefesini veren mazlumların, alimlerin listesi uykularımızı kaçırtacak kadar kabarık değil mi?