Varlığı uzun yıllar reddedilen "Kürt Sorunu" ile yaratılması için ciddî çabalar ortaya konulan "Türk Sorunu"nun "uzlaştırılması" ve "hassasiyetlerin tatmini" yoluyla "büyük sorun"umuzu çözeceğimizi zannetmemiz, farkında olmadan, bu "sorun"ların temel dayanaklarını tahkim etmemize neden olmaktadır.
Türkiye'nin büyük sorunu farklı etnik grupların varlığı değil toplumsal tasavvur ve ortak paydaların etnik kökenden arındırılamamasıdır.
Ethnos tasavvurları
Türkiye'de yukarıdan aşağıya yaratılmaya çalışılan merkezî toplum tasavvurunun "ethnos" temelli olması önemli sorunları beraberinde getirmiştir. Bu tasavvur vatandaşlıktan kimliğe, kültürden tarihe ulaşan bir alanı "etnik kimlik" ile ilişkilendirmiştir. Bunun neticesinde ise farklı bir etnik kimlikle gerçek anlamda eşit vatandaş, ülke tarihinin mirasçısı ve kültürünün sahibi olabilmek imkânsızlaşmıştır.
Söz konusu "ethnos" temelli toplum tasavvuru bir yandan kapsayıcı olurken, yâni "Türk" olmayı kabûl eden herkese kapısını açık tutarken, öte yandan da ciddî bir dışlayıcılığı yansıtarak bunu kabul etmeyenleri "bulduğuna katlanması gereken misafirler" olarak sınıflandırmıştır.
Farklılıklarına sahip çıkmak isteyenler ise buna tepki olarak "ethnos" temelli karşıt tasavvurlar geliştirmişlerdir. Bu tasavvurlar, doğal olarak, dar anlamda etnik grup üyelerini kapsamış, farklı tarih ve kültürel aidiyetleri yüceltmiştir. Dolayısıyla Türkiye çoğunluğun sahiplendiği bir merkezî "ethnos" ve onu kendilerini yok etmeye çalışan bir düşman olarak kavramsallaştıran karşıt "ethnos" tasavvurlarının savaş alanı haline gelmiştir.
"Kürt Sorunu" bu çerçevede merkezî "ethnos" tasavvuruna tepki olarak şekillenirken, tepkisini karşıt bir "ethnos" tasavvuru geliştirerek ortaya koymuştur. Günümüzde yaratılmaya çalışılan "Türk Sorunu" ise yukarıda zikredilen alanları farklılıklarını muhafazaya çalışanlara açmamakta direnme, başka bir deyişle "ya farklılığında ısrar etme ya da toplumun dışında kal" ifadesinde özetlenen "ethnos" tasavvurunu sürdürme temeline dayanmaktadır.
Bu nedenle söz konusu iki tasavvuru sahiplenenlerin ortaya koyabildiği "çözüm" de çatışan iki "ethnos" temelli yaklaşımı uzlaştırma olmaktadır. Bu tasavvurlar arasındaki çatışmanın katlanılması güç maliyeti ortadadır. Ancak çözüm bu iki tasavvurun uzlaşarak etki ve egemenlik alanlarının sınırlarını belirlemeleri değildir. Bu çatışmayı durdurabilir; ama sorunu çözmeyeceği gibi onun dayanaklarını tahkim eder. Bundan dolayı meseleye "Türk- Kürt uzlaşması" şeklinde yaklaşmak temel problemi gözden kaçırmaktır.
Demos tasavvuru
Karşı karşıya olduğumuz sorunu çözmenin yolu yeni ve farklı bir "demos" tasavvuru yaratabilmektir. Bunun ise 1922 sonrasında gerçekleştirilenden farklı olması gerekmektedir. Erken Cumhuriyet kullanımında "demos," "ethnos" merkezli tasavvuru desteklemeye yarayan bir kavramsallaştırma olmuştur. Diğer bir ifadeyle "demos" tasavvuru eşit vatandaşlardan oluşan bir yapı yaratma değil farklılıkların reddini sağlayacak türdeşleştirmeyi sağlama amacıyla kullanılmıştır. 1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu "ethnos" merkezli bir "toplum" tasavvurunu destekleme amacıyla kullanılan "demos"un ete, kemiğe büründürülmesidir. Bu demos tasavvuru çok kültürlülüğü reddettiği gibi onu özgür, demokratik kurumlar oluşturulmasının önündeki en büyük engel olarak sunmuştur.
Demokrasi kuramı üzerine gerçekleştirilen yeni çalışmalar, John Stuart Mill'den beri tekrarlanan "farklı milliyetlerden oluşan bir ülkede özgür kurumlar oluşturulmasının imkânsız olduğu" düşüncesinin modern çok kültürlü demokrasilerde anlamsızlaştığını vurgulamaktadır. Alain Gagnon ve James Tully benzeri akademisyenler araştırmalarıyla günümüz toplumlarında "çok kültürlü demos tasavvuru"nun genellikle varsayıldığı gibi bir oksimoron olmadığını savunmuşlardır.
Sonia Alonso, İspanya'yı temel alan bir çalışmasında "çok kültürlü bir demos" yaratılarak kendilerini farklı görenlerin bu çerçevede siyasete katılımı sağlandığında, temsilî demokrasinin "ethnos" temelli azınlık milliyetçiliklerini şiddet yerine demokratik araçları kullanmaya yönelttiğini ortaya koymuştur. Dolayısıyla "ethnos" merkezli, etnik grubun üyeleri-diğerleri ekseninde örgütlenen bir toplum yerine farklı kültürlere sahip eşit vatandaşların oluşturduğu bir "demos" tasavvuruna dayanan yapılanmalarda milliyetçilikler de çatışma nedeni olmaktan çıkarılabilmektedir.
Dolayısıyla "büyük sorun" ethnos temelli Türk ve Kürt toplum tasavvurlarının uzlaştırılması değil, etnik temele dayanmamakla beraber farklı etnik kimliklerle dahil olunabilecek bir "demos"un demokratik yollarla yaratılmasıdır. Bunun temel toplum tasavvuru haline gelmesi uzun vâdede milliyetçiliklerin de çatışmacı karakterini törpüleyecektir.
Tarihî laboratuvar
Genellikle hamaset hizmetinde kullandığımız yakın tarihimiz bu alanda bize bir laboratuvar hizmeti sunabilir. Tanzimat ürünü olan ve ilkesel düzeyde farklılıkların kabûlüne dayalı, eşit vatandaşların oluşturduğu çok kültürlü "Osmanlı demos"u Alonso'nun işaret ettiği türde bir tasavvuru dile getiriyordu.
Daha sonra demokratik uygulamalarla da desteklenmeye çalışılan bu tasavvur, yükselen milliyetçilikler ve onlara tepki olarak geliştirilerek, "ethnos" temelli bir dönüşümü hedefleyen Türkçü yaklaşım karşısında yenilgiye uğramıştı.
Burada önemli olan milliyetçiliklerin "Osmanlı demos" tasavvuru içinde tutulamayarak, "ethnos" temelli toplum tasavvurlarına yönelmeleriydi. Türkçülük ise geleneksel toplum örgütlenmesindeki hiyerarşide Müslümanların oluşturduğu millet-i hâkimenin yerine Türklerden meydana gelen, etnik temelli bir egemen unsuru geçirerek "eşit vatandaşlar demos"unun tamamen anlamsızlaşmasını sağlamıştı.
Ahmed Midhat Efendi "Osmanlı'nın en hâlisi olmak üzere Türk ve Müslümanım" derken hiyerarşik, hegemonik ve etnik kökeni gözardı etmeyen bir "demos" tasavvurunu dile getiriyordu. Tunalı Hilmi'nin "Türklük, Osmanlılık bence birdir" tespiti daha da dışlayıcı bir yaklaşıma atıfta bulunuyordu. İttihad ve Terakki bunu Hüseyin Cahit (Yalçın)'ın "Millet-i Hâkime" makalesinde dile getirildiği gibi "ülkenin hegemonları" kategorisine dönüştürmüş, çok uluslu imparatorluk sınırlamalarından kurtulan Cumhuriyet ise onu etnos temelli bir toplum tasavvurunun koltuk değneği haline sokmuştu.
Yakın tarihimiz etnik temellere dayanmayan ama etnik kimliklerle dahil olunabilecek eşitlikçi ve demokratik bir "demos" tasavvuru yaratılması ve sürdürülmesinin ne denli zor olduğunu ortaya koymaktadır. Ama benzer sorunlarla karşılaşan ülkelerde bunlar böylesi bir demos tasavvuru yaratılarak aşılabilmiştir. Bunu gerçekleştirilemediğimiz takdirde "Türk" ve "Kürt" hassasiyetlerinin uzlaştırılmasıyla sorunumuzun halledilemeyeceğini söylemek kehânet olmaz.
Türkiye "büyük sorunu"nu etnik temellere dayanmayan ve farklı etnik kimliklerle dahil olunabilecek eşitlikçi bir "demos" tasavvurunu demokratik yollarla yaratarak çözebilir