Margaret Thatcher'ın ölümü, unutulmaya yüz tutan "Thatcherizm"in de yeniden tartışılmasına neden oldu. Yirminci asırda hiçbir Britanyalı siyasetçinin gerçekleştiremediği bir başarıya imza atarak arka arkaya üç seçim kazanan, 1827'de geçirdiği kalp krizi ile on beş yıl süren başbakanlığı sona eren Lord Liverpool sonrasında Downing Street 10 numara adresinde ara vermeden en uzun süre ikamet eden başbakan olan Thatcher'ın İngiliz toplumunda uzun yıllar hatırlanacak bir iz bıraktığı şüphesizdir.
Sistem dışı bir muhafazakâr
Ancak Thatcher'ın önemi bir siyasetçi olarak kazandığı başarılardan ziyade, düşüncelerinin bir "izm" olarak kavramsallaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Thatcher yirminci asırda adını bir akıma veren tek İngiliz başbakanıdır.
Geoffrey Fry'ın da işaret ettiği gibi Thatcher, Bonar Law'dan beri başbakan olan ilk "sistem dışı" siyasetçiydi. Diğer bir ifadeyle Thatcher devlet ile onu çevreleyen örgütlenmeler olan kraliyet, İngiltere Kilisesi, ünlü üniversiteler, bürokratik seçkinler ve The Times'ın temsil ettiği basının rafine fırça darbeleriyle şekillendirerek sisteme eklemleştirdikleri bir portre değildi.
Gene Fry'ın vurguladığı şekilde Thatcher aynı zamanda "yerleşik düşünceler sisteminin" de üyesi olmayan bir siyasetçi kimliğiyle başbakanlığa yükselmişti. 1979'a gelindiğinde İngiltere'de egemen düşüncelerin yarattığı ve BBC gibi kurumlar ile akademiyi derinden etkileyen bir "liberal düşünce sistemi" oluşmuştu, ki Thatcher bu kulübe de dahil değildi.
Bu nedenle Thatcher ilginç şekilde "değişim, her alanda değişim" sloganıyla "muhafazakâr" siyasetin lideri olmakla kalmıyor, aynı zamanda zikrettiğimiz kimlikle "sistem"i de sorguluyordu. Sorun bunun ne ölçüde "izm" yaratacak derinlikte bir düşünce akımı ve siyasî programa dönüştüğüdür.
Thatcher'ın "çağımızın en önemli muhafazakâr düşünürü" olarak gördüğü T. E. Utley, gerçekte Thatcherizm diye birşey olmadığını, onun İngiliz muhafazakârlığı içinde 1940'lardan beri varolan bir aşırı grubun eklektik fikirlerini tekrarladığını savunmuştu. Bu yaklaşıma göre Thatcherizm aslında Thatcher muhaliflerinin yarattığı bir kavramsallaştırmaydı.
Thatcherizm ve derinliği
Utley'in bu yorumu gözardı edilmemelidir. Gough, Hobsbawm, Nairn benzeri akademisyenler Marxism Today dergisinde yayınladıkları "Thatcherizm" konulu makalelerle istek dışı bir kavramsallaştırma yaratmışlardır. Bu makaleler Thatcher siyasetlerine gerçekte içermedikleri bir derinlik ve kuramsallık kazandırmakla kalmamış, onları sistematik bir düşünce sisteminin ürünleri olarak sunmuşlardır. Bu açıdan bakıldığında, son tahlilde, Thatcherizm'in yaratıcısı Thatcher değil, güçlü bir entelektüel gelenek olan İngiliz Marksizmi'nin öncülük ettiği "ekonomi-politik" tahlilleri idi.
Bu Thatcher'ın hiçbir düşünceden etkilenmediği anlamına gelmez. Taraftarlarının savunduğunu tersine, Demir Leydi Hayek'î keşfetmemişti; ancak siyasetleri değişik düşünce akımlardan izler taşıyordu.
Thatcher üzerine bu yıl üçüncü baskısı yapılan kısa ama kapsayıcı bir kitap kaleme alan tarihçi Eric Evans, Thatcherizmin tutarlı bir düşünce sistemi olmadığını, ancak birbiriyle ilişkili bir dizi yaklaşımı kapsadığını savunmaktadır.
Evans'a göre kökü Adam Smith'e kadar götürülebilecek, Gladstone'un 1874 seçim kampanyasında gelir vergisinin kaldırılmasını teklif ederek en uç noktasına taşıdığı "serbest ticaret"e dayalı ekonomi, Disraeli ve Salisbury'nin siyasî amaçlar ve seçim propagandası için asır sonunda fazlasıyla istismar ettikleri "vatanseverlik" ve güçlü sendikalara, toplu sözleşmeye dayalı iş ilişkisini kapitalizmi tehdit edecek bir ideolojiye dönüştürmeme şartı ile tahammül edilmesini savunan Victorian yaklaşım bu tezlerin önde gelenleridir.
Thatcher, gelenek ve pragmatizm
Dolayısıyla Thatcherizm derinliği olan, orijinal ve uyumlu fikirler üzerine inşa edilmiş bir "akım" olmaktan ziyade eklektik bir pragmatizmi yansıtıyordu. Kapitalizmin krizleri, Batı Avrupa'da yaşanan "sol/sosyal demokrasi yorgunluğu" ve Soğuk Savaş ortamı sığ ama muhafazakârlıktan değişim çıkartabilen eklektik siyasetlerin, uygulayıcılarının adıyla anılan bir "ideoloji" olarak algılanmasına yol açmıştı.
Muhalifleri tarafından "ideoloji" statüsüne yükseltilen bu uygulamalar bütünü, Lincoln'ün vecizelerinden türetilen hikmet kırıntıları dışında kişisel yaşam derslerine dayanıyordu. Thatcher iki savaş arası dönemde bir alt-orta sınıf İngiliz ailesindeki tecrübelerine dayanarak ve çalışkanlık, sorumluluk alma, tutumluluk, kendi girişimiyle geçimini sağlama benzeri değerleri siyasetlere dönüştürerek muhafazakâr bir devrim gerçekleştirebileceğini umuyordu.
Bu İngiliz muhafazakârlığı açısından ciddî bir ufuk daralması anlamına geliyordu. Thatcher bu açığın "vatanseverlik" ve Süveyş Krizi ile onarılmaz bir yara aldığı düşünülen "Britanya'nın büyüklüğüne duyulan inanç"ın yeniden devreye sokulmasıyla kapatabileceğini düşünüyordu, ki bu alanda ciddî bir başarı sağladığı ortadadır.
Ancak Union Jack'in vatandaşın günlük kullanım eşyası haline getirilmesi Thatcher'ın toplumsal hayata geçirmeye çalıştığı "saf" değerlerin, eklektik siyasetler ötesinde bir çerçeveye sokulabilmesini mümkün kılmıyordu. Burada temel sorun Thatcher'ın bizzat "toplum" fikrini kabul etmemesiydi.
1987'de verdiği bir mülâkatta "toplum diye birşey olmadığını," bireylerin toplamının bu şekilde kavramsallaştırılmasının yanlış olduğunu söyleyen Thatcher'ın "ideolojisi" de bu nedenle bireysel düzeyde doğruluğuna inandığı değerlerin ne kadar karşı çıkılırsa çıkılsın sonuna kadar savunulmasını tek yol olarak sunuyordu.
Thatcher'ın siyasî başarısı gerçek hayatı anlamayan entelektüeller tarafından yaratılan kavramsallaştırmalar olduğunu düşündüğü "toplum" ve "kamuoyu"nu gözardı ederek, kendi değerleri üzerinden oluşturduğu pragmatik siyasetlerden taviz vermemesinden kaynaklanmıştı. Bu siyasetler ise toplumu kamplaştırma pahasına bir değişimin gerçekleşmesini sağlamışlardı.
Karşıtlarını değiştiren lider
Thatcher'ın siyasî yaşamını sonlandıran da "ideolojisi"nin sorunlara cevap vermede karşılaştığı zorluklar değil taviz vermeyen "tek lider" uygulamaları nedeniyle kendi partisinde yükselen tepkiler olmuştu. Karşıtları tarafından bir "izm" mertebesine yükseltilen Thatcher siyasetleri ise en önemli etkisini düşman olarak gördüğü yapılar üzerinde gerçekleştirmişti.
Bu açıdan bakıldığında Thatcher, bir lider olarak, İngiltere'de "Yeni Sol"un oluşumundan, insanlık tarihinin en görkemli logokrasisinin sona erdirilmesine ulaşan bir yelpazedeki gelişmeleri etkilemiştir. Ama bunun arkasında düşünsel derinliği olan bir ideoloji olduğunu söyleyebilmek zordur.