Kitlelerin tarihi yeniden inşa ederken "büyük eserler"den ziyade popüler kültür araçlarını kullandıkları bilinen bir olgudur. Kendi tarihimizden örnek verecek olursak, seçkinlerin dinî eserler ardından en fazla tarih çalışmalarına ilgi duydukları Osmanlı toplumunda, on dokuzuncu asırda ortalama insan geçmişi Nâima Tarihi'nden ziyade menâkıb, tevâtürât ve bunları arka plânında veren popüler edebî eserler, meselâ sultanların tebdil-i kıyafet ederek adalet dağıttıkları Tıflî hikâyelerinden derlediği bilgilerle inşa ederdi.
Durum günümüzde de farklı değildir; ancak popüler kültür araçlarının niteliğindeki değişim, "tarih"in kitle tarafından yeniden inşa yöntemini de farklılaştırmıştır. Profesyonel tarihçiler fazla hoşlanmasa da post-modern dünyada "tarih" yeni biçimlerde üretilmekte ve kitlelere nakledilmektedir. Yapılan araştırmalar tarihin yeniden üretim ve inşaı alanında bilgisayar oyunları ile tarih konulu televizyon dizilerinin en yaygın araçlar haline geldiklerini göstermektedir.
Tarih, bilgisayar, diziler
Cladio Fogu, Sidney Meier'in Civilization (Uygarlık)'ı benzeri bilgisayar oyunlarının Reinhart Koselleck'in Avrupa'da on sekizinci asır sonunda ortaya çıktığını belirttiği modern "zaman" ve "tarih" anlayışının yerini alacağını savunmaktadır. Bu yaklaşıma göre günümüzde, Fransız İhtilâli'ne kadar zamandan bağımsız "ahlâkî dersler çıkarma deposu" olarak görülen ve kullanılan "tarih"in, 1789 sonrasında ileriye doğru, kırılmayan bir gelişim çizgisine kavuşmasına benzer bir değişim yaşanmaktadır.
Günümüzde bilgisayar oyunları aracılığıyla "tarihsellik" ve "tarihî mekân" kavramlarının sınırlarının fazlasıyla esnekleştirilmesi neticesinde Aristo'nun "tarih" ile "şiir" arasında varsaydığı ilişkiyi iki bin üç yüz yıl sonra tersine çevirecek bir gelişme gerçekleşmektedir. Dijitalleşen, oyunlaştırılan tarih geçmişte "ne olduğu"ndan ziyade "neyin olabileceğini" tartışan bir kitle yaratmaktadır, ki bunun etkileri yakın gelecekte görülecektir.
Bilgisayar oyunlarının yanısıra günümüzde kitlelerin tarihe ulaşım ve onu inşa alanında yaygın biçimde kullandıkları bir diğer araç da tarih konulu televizyon dizileridir. Rodriguez Cadena, bu tür dizilerin 1930'lu yıllarda kamu binalarının duvarlarına asılan panoların yerini alan ancak resmedilenlerin hareket ettiği (kinetik) yeni "duvarlar" olduğunu belirtirken, Meksika'da kitlenin tarihle ilişkisini 1980'lerden itibaren televizyon dizileri aracılığıyla kurduğunu belirtmektedir.
Bu diğer toplumlarda da farklılık göstermemektedir. Araştırmalar, İngiltere gibi tarihe yönelik ilginin geleneksel olarak yüksek olduğu bir toplumda bile kitlelerin geçmişi inşa etmesinde The Tudors benzeri dizi ya da Elizabeth: Altın Çağ gibi filimlerin akademik çalışmalardan daha etkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Tartıştığımız tarih mi?
Kitle-tarih ilişkisi, zaman ve tarihî mekân anlayışında böylesi büyük değişimlerin yaşandığı bir dünyada toplumumuz da tüm "kendine özgülük" gayretlerine karşın global eğilimler ve dönüşümden etkilenmektedir. Söz konusu bilgisayar oyunları Türkiye'de de yaygınlaşmakta, kitlenin önemli bir bölümü ise on altıncı asır Osmanlı dünyasını Muhteşem Yüzyıl dizisi üzerinden inşa etmektedir. Örneğimizde değişik olan ortaya konulan tepkiler ve tartışmanın niteliğidir. Diğer örneklerin tersine bizim tartıştığımız gerçekte "tarih" değildir.
The Tudors dizisinde pek çoğu bilinçli olarak yapılan hatalar, örneğin, VIII. Henry'nin kız kardeşi Prenses Margaret'in Fransa Kralı yerine Portekiz Kralı ile evlendirilmesi ya da kendisine yönelik ihanet suçlamalarına cevap vermek için Londra'ya giderken yolda ölen Kardinal Thomas Wolsey'in hapishanede intihar ettirtilmesi (bir din adamına böylesi bir eylem yaptırtılmasının önemi ortadadır), tarihçiler tarafından eleştirilmiş ancak tartışma bunun ötesine taşınmamıştır.
VIII. Henry üzerine en kapsamlı eserleri kaleme almış olan tarihçi David Starkey hataların "utanç verici" olduğunu belirtmiş, dizi senaryosunu kaleme alan Michael Hirst ise eleştirilere, bunları bilinçli olarak yaptığını belirterek "benden tarih çalışması değil eğlendirici, izlenecek bir senaryo hazırlamam istendi" şeklinde cevap vermiştir.
Benzer şekilde Hatem Ali'nin bâzıları dinî şahsiyetler etrafında şekillenen tarihî dizileri bile Arap dünyasında son haftalarda yaşadığımıza benzer bir tartışmaya neden olmamıştır. Bunun nedeni ise yarattığımız monolitik, tarihsellikten çıkartılmış "Osmanlı" ve "Cumhuriyet" kavramsallaştırmaları ve bunlar arasındaki hayalî mücadeledir.
Erken Cumhuriyet'in kendi meşruiyetini sağlamak için yarattığı "herşeyi ile kötü," "neolitik çağda insan uygarlığını ortaya çıkararak bunu dünyaya yaymış bir ırkın tarihindeki kara delik" olarak kavramsallaştırdığı "Osmanlı," bunun neticesinde tarihselliğini kaybetmiştir. İlginç olan buna şiddetle karşı çıkanların da aynı yöntemle tarihsellikten uzak, monolitik bir "karşı Osmanlı" üretmeleri ve bunu "herşeyi ile iyi" bir yapı olarak kutsamalarıdır.
Kaçınılmaz olarak bunun benzeri bir kavramsallaştırma da "herşeyi ile iyi" monolitik bir Cumhuriyet yaratılarak onun kutsanmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu ise aynen "Osmanlı" örneğinde olduğu gibi, karşıtları tarafından "herşeyi ile kötü" bir yapı olarak eleştirilmektedir.
Bu da "devamlılık" ile anlaşılarak, tarihselleştirilmesi mümkün bir geçmişin yarattığımız ve gerçekte birbiriyle hiç karşılaşmamış iki yapı üzerinden hayalî bir çatışmaya dönüştürülmesi ve bunun aracılığıyla yorumlanmaya çalışılması sonucunu doğurmaktadır. Gerçekte ise karşılaştırdığımız, kavga ettirdiğimiz, birinin diğerine galebe çaldığını savuduğumuz kavramsallaştırmalar, tarihselliklerinden bütünüyle çıkarılmış ideolojik yapılandırmalardır. Onlardan birisinin "galibiyeti" bize tarihi anlama konusunda en ufak bir yardımda bulunamaz.
Kavgamıza devam anlamlı mı?
Dolayısıyla Muhteşem Yüzyıl dizisinin neden olduğu tartışma bir "tarih" ya da kitlelerin geçmişi hangi kaynakların yardımıyla inşa ettikleri münakaşası olmaktan bir hayli uzaktır.
Uzun tarihî dönemlerin kavramsallaştırmalar aracılığıyla monolitik yapılandırmalara dönüştürülmesi ve bunların "mükemmelleştirilerek" kutsanması aracılığıyla hayalî bir kavganın sürdürülmesinin ne denli anlamsız olduğu ortadadır.
Tarihin popüler düzeyde "nelerin olduğu" değil "nelerin olabileceği" biçiminde tartışılmaya başlandığı post-modern dünyada gereğinde yasakçılığa başvurarak "ne olduğunun" tekil biçimde üretilebileceğini düşünmek, içinde yaşanılan gerçekliği anlamaktan fazlasıyla uzak kalındığını ortaya koyar.
Ama gerçekte bununla ulaşılmak istenenin geçmişin tarihselleştirilmesi değil tam tersine tarihselleştirilmemesi olduğu unutulmamalıdır.