Lenin başarılı bir devrim için merkeziyetçiliği katı bir disiplinle uygulayan bir parti, kuvvetli bir liderlik ve ideolojiyi tüm açıklığıyla ortaya koyan bir program gerektiğini savunmuştu. Bu yirminci asır siyasî devrimlerinin icrası hakkında neredeyse herkesin katıldığı bir görüştü. Nitekim Dr. Bahaeddin Şakir de 1906 yılında, o zamanki adı Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti olan yapıyı yeniden örgütlerken, Jön Türklerin ihtilâli bir türlü icra edememelerinin iki temel eksiklikten kaynaklandığını vurgulamıştı: organizasyon ve ideolojiyi toplumun değişik kesimlerine iletecek propaganda. Sonraki gelişmelerin Lenin ve Dr. Bahaeddin Şakir'i haklı çıkarttığı şüphesizdir. Parti, liderlik ve ideolojik program 1908 ve 1917'de kazanılan "zaferler"in yaratıcısıdılar. Diğer bir ifadeyle, yirminci asır başlarının "başarılı" devrimleri söz konusu sacayağına dayanıyordu. Aşağıdan yukarıya gelişen hareketler, meselâ 1906 İran Devrimi, bu temellerden yoksun olmaları nedeniyle kısa süreli başarıların ardından karşı devrimler tarafından tasfiye olunuyorlardı.
Partisiz, lidersiz, ideolojisiz
Avrupa'yı saran 1968 gençlik hareketlerinin "sol" düşünceyle yakın ilişkisi ve eylemcilerin (komünist parti ve işçi sendikalarının muhalefetine karşın yapılmakla beraber) genel grevler örgütlemesi, bu alanda yaşanmaya başlanan değişikliğin açıklıkla görülmesine engel oldu. Aynı şekilde 1989 Doğu Avrupa Devrimleri'nin ideolojiye sahip bir örgüt (Solidarno&# 347;ć) ve liderin (Lech Wałęsa) ön plâna çıktığı Polonya'da başlaması, diğer örneklerde Lenin'in öngördüğü türde yapılanmalar bulunmamasının genellikle göz ardı edilmesine yol açtı. Eski komünist yönetimlere işten el çektiren Portakal ve Gül Devrimleri benzeri artçı ihtilâllerde de belirgin "parti-lider-ideoloji" damgasının bulunmaması dikkat çekmedi.
Buna karşılık 2011 Ocağından itibaren KahireTahrir Meydanı'nda toplanan kalabalıklarca gerçekleştirilen devrim ve Eylül ayında başlayan Wall Street'i İşgal eylemleri "parti-lider-ideoloji" devrimleri çağının sona erdiğini olanca açıklığıyla ortaya koydu. Thavrat eş-Şebâb (Gençlik İhtilâli) olarak da anılan birinci hareket, sosyal medya araçlarını kullanan şehirli gençlerin başlattığı, "diktatörün gitmesi" ve "hürriyetlere yönelik kısıtlamaların kaldırılması" dışında somut talepleri, dolayısıyla da, belirgin ideolojik programı olmayan ve liderlikten yoksun bir devrimdi.
Benzer şekilde Eylül ayında başlayarak global bir karakter kazanan Wall Street'i İşgal eylemi de Adbustersadlı, tüketimcilik karşıtı bir Kanada Internet dergisince yapılan çağrının, Anonymous ûnvanlı bilgisayar saldırganları (hacker) grubu tarafından desteklenerek, twitter ve facebook aracılığıyla yayılması sonrasında ivme kazanan, örgütü, liderliği ve belirgin ideolojisi olmayan bir harekettir.
"Biz kişiler olarak bizatihi taleplerimiziz" teziyle ortaya çıkarak, "%1'in istibdadına son verme" benzeri muğlâk bir temel amaç belirleyen Wall Street'i İşgal hareketi günümüzün dönüşüm amaçlı post-modern eylemciliğine verilebilecek en güzel örneklerden birisidir. Yapılan işin niteliğine bakılmaksızın herkese asgarî ücret verilmesi ve her türlü borcun silinmesi benzeri anti-kapitalist taleplerden, ekolojik onarıma bir milyar dolar ayrılmasını isteyen çevreci dileklere, sınırların ortadan kaldırılmasını arzulayan yeni dünya vizyonundan, kadınlara yönelik ayrımcılığa son verilmesi çağrısını dile getiren feminist tezlere ulaşan bir yelpazenin sözcüsü olan girişim, post-modernist "dönüştürme" hareketlerinin, ideolojiye hakim Bolşevik parti komiserleri ve İttihad ve Terakki tarafından "çetelere terfik olunan Cemiyet mensubîni"nin direktifleriyle uygulanan yirminci asır başı devrim girişimlerinden ne denli farklılaştığını ortaya koymaktadır.
Bir taban (grassroot) hareketi olan Wall Street'i İşgal hareketinin "organizasyon"u da Lenin ve Dr. Bahaeddin Şakir'in düşündüğünden oldukça farklı bir örgütlenmedir. Eylemcilerin, katılımcıları karşıladıkları bir açık hava resepsiyonları, bağışlarla kurulan ve birbiriyle taban tabana zıt tezleri savunan kitaplardan oluşan bir kütüphaneleri, gönüllü doktorların görev yaptıkları bir sağlık ocakları bulunmaktadır. Bunların yanısıra diğer yerlerde yaşayıp eylemcilere pizza ısmarlamak isteyenlere gerekli linkleri temin eden bir web siteleri de vardır. Internet dergisi Occupy Wall Street de Pravda ve Şûra-yı Ümmet yayıncılarını fazlasıyla şaşırtacak bir katılımcılık ve "forum tartışmalarıyla karar alma" yaklaşımını ortaya koymaktadır. Meselâ bu yolla son olarak katılımcıların ailelerinin destek amacıyla gece yatısı için Zuccotti Parkı'na davet edilmesi eyleminin düzenlenmesine karar verilmiştir.
Wall Street'i İşgal eylemcilerinin kullandıkları sembol ve kavramların (meselâ Internet dergilerinin sıkılmış yumruk sembolü ile bildirilerde sıklıkla tekrarlanan direniş [resistance] benzeri kelimelerin), bu hareketi ortalama Amerikalının gözünde "sol-liberal" bir sınıflandırmaya sokacağı, bunun da girişimin başarı şansını azaltacağı şüphesizdir.
Ancak bu Amerikan toplumunda değişim (ya da değiştirmeme) alanında iki parti tarafından paylaşılan tekelin kırılmakta olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesine neden olmamalıdır. Nitekim, muhafazakâr "altın çağa dönüş" taraftarlarının talepleri ve bunları dile getirme tarzları da Wall Street'i İşgal eylemleri benzeri Amerikan ölçülerinde "sol-liberal" olarak sınıflandırılabilecek hareketlerden farklı değildir. Meselâ Çay Partisi (Tea Party) eylemcileri, batık bankaların kurtarılmaması, hükûmetin topluma aşırı nüfûzunun önlenmesi, vergilerin artırılmaması benzeri talepleri, aşağıdan yukarıya örgütlenerek ve çoğulcu yöntemlerle belirleyerek dile getirmektedirler.
Dolayısıyla mesele bu hareketlerin ne ölçüde başarılı olacakları değildir. O konuda bir "devrim"den ziyade sistemin iki temel partisini etkileme yoluyla sağlanacak dolaylı bir dönüşümün gerçekleşme ihtimâlinin daha kuvvetli olduğu söylenebilir. Önemli olan "dönüşüm"ün dile getirilme ve icrasında Tahrir Meydanı'ndan Zuccotti Parkı'na ulaşan bir alanda görülen büyük değişimdir.
Güncel laboratuvar bulunamayacak mı?
Bu kapsamlı değişimin, geçmiş ihtilâller üzerine çalışan tarihî sosyoloji uzmanları için, güncel laboratuvarlar bulma alanında sorun yaratabileceği düşünülebilir. Ancak dönüşümü "merkeziyetçi parti-tartışılmaz önderlikideolojik program" temelinde, "parti komiserleri" benzeri görevliler yardımıyla, yukarıdan aşağıya gerçekleştirmeye çalışan hareketler hâlen mevcuttur. Bunların en ilginçlerinden birisinin toplumumuzda bulunması, tarihî sosyoloji çalışmalarına önemli bir hizmet sunabilmemizi mümkün kılmakla beraber, herhalde fazlasıyla iftihar edilebilecek bir olgu değildir.