Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

İdeolojisiz anayasa talebi: Rus örneği

Son günlerde sıklıkla dile getirilen "ideolojisiz anayasa" arzusu, gerçekte "ideolojik" bir tavrı yansıtmakta, bu ise bize bu alanda yaşanmış ilginç bir örnekle karşılaştırma yapma imkânı sunmaktadır

Yapımı sürecine girilen yeni anayasanın "ideolojisiz" olması talebinin vatandaş toplantıları katılımcılarından devletin en yüksek makamlarına uzanan bir yelpazedeki bireylerce dile getirmesi ilginç bir beklentiyi ortaya koymaktadır.
Bir siyaset kuramcısının oldukça tuhaf bulacağı bu beklenti aslında "ideolojik" bir tavrı yansıtmaktadır. Burada gerçekte dile getirilen anayasanın "ideolojisiz" olması gibi imkânsız bir arzu değil, toplumumuz üzerindeki tahakkümünü uzun yıllar sürdürmüş, pozitivizm temelli Fransız Üçüncü Cumhuriyeti cumhuriyetçiliği ile aynı köke dayanan Prusya "kanun devleti" ilkesinin sentezini yapmaya çalışan, devlet merkezli "otoriter ilerleme ideolojisi"nden kurtulma isteğidir.
Bu isteği dile getirenlerin on dokuzuncu asır Avrupa toplumlarında görülen anayasacılık hareketlerini yönlendiren "liberal" yaklaşımınkilere benzer tezleri savundukları doğrudur. Buna karşılık "liberalizm" gibi, temel ilkeleri belirli, bir ideolojiden ziyade kendisini "muhalefet ettiği," "kurtulmak istediği" yaklaşımlar üzerinden tanımlayan bir düşünce sistemiyle karşı karşıya bulunduğumuzun altını çizmek gerekir.

Ne isteniyor?

Diğer bir ifadeyle toplumun önemli bir kesimi, İttihadçılıktan müdevver "Vazife-Mes'uliyet" temelli, devlet merkezli sözleşmenin yerini "Hak-Özgürlük" vurgusunu ön plana çıkaran, bireye odaklı bir ilişki biçiminin almasını, siyaseti "yukarıdan aşağıya aydınlatma" faaliyeti olarak gören ilerlemeciliğin, toplumun taleplerini göz önüne alan katılımcı demokrasiyle ikame edilmesini ve otoriterliğin yasal zeminini hazırlamakta kullanılan "kanun devleti"nin "hukuk devleti" tarafından devre dışı bırakılmasını arzulamaktadır. S
öz konusu toplum kesimi bunların yanı sıra "otoriter ilerlemeci aydınlanma" ideolojisinin kavramları yorumlama tekelinin kırılmasını, bu alanda çoğulculuğun egemen olmasını istemektedir. Her ne kadar bu tekel hukukî metinlerden ziyade yorum yapıcı kurumların söz konusu ideolojinin "kaleleri" haline getirilmesi aracılığıyla sağlanmışsa da, "Atatürk milliyetçiliği" benzeri muğlâk, içi istenildiği gibi doldurulabilecek kavramsallaştırmaların da bu amaca ulaşmak için kullanıldıkları gerçektir.
Tekrar etmek gerekirse söz konusu olan "liberalizm" benzeri net bir "ideolojiden" ziyade kendini "karşı çıktığı" ideoloji üzerinden tanımlayan bir düşünceler topluluğudur. Bu açıdan bakıldığında bunun bir entelektüel tartışma ürünü olmaktan çok toplumun tecrübe yoluyla ulaştığı bir netice olduğu söylenebilir. Bu nedenledir ki toplumumuzda 1876'dan beri ilk kez bir anayasanın "bahşedilmesi" değil aşağıdan gelen talepler çerçevesinde kaleme alınması tartışılmaktadır.
Toplumun geniş kesimlerinin bu alandaki beklentisine karşılık "otoriter ilerlemecilik" ideolojisinin her alanda "iyi"yi belirleme ve "yorum" tekelinin sürmesini arzu eden bir azınlığın bu tür "aşağıdan yukarıya" gerçekleştirecek bir değişime karşı çıkması kaçınılmazdır. Bu muhalefetin yıllardır her türlü araçla topluma aşılanmaya çalışılan bir ideolojiye dayanması nedeniyle kuvvetli bir direnci ortaya koyacağı da şüphesizdir.

Rus örneği

Bir karşılaştırma yapmak gerekirse şu anda içinde bulunduğumuz durum, toplumdan gelen ideolojisiz (yâni otoriter Bolşevik ilkelerin şekillendirmediği) bir anayasa yapılması arzusu çerçevesinde girişilen 1993 Rus Anayasasının yapım sürecine fazlasıyla benzemektedir. Bu tespiti yaparken, tabiatıyla, 1990 Rusyası ile 2011 Türkiyesi arasındaki ciddî farkları göz önüne almak gereklidir.
Sovyet rejimi 1918, 1924, 1936 ve 1977 yıllarında dört anayasa yapmasına karşın bunlar gerçekte Max Weber'in "göstermelik anayasa" olarak tanımladığı (Weber bu tanımı 1906 Rus Anayasası üzerinden yapmıştı) metinlerdi. Diğer bir ifadeyle "rejim," "ideoloji," ve "parti" o denli güçlüydüler ki bir "anayasa"yı onların üzerine yerleştirmek mümkün değildi.
Bu ise Türkiye'de sadece 1924 Anayasası ve onun Tek Parti dönemindeki uygulaması için geçerlidir. Bu dönemde "rejim," "ideoloji" ve "parti" o denli güçlü olmuş, "uygulama alanı" ile "yasal alan" arasındaki uçurum o kadar açılmıştır ki, sonuçta anayasa hükümlerinin herhangi bir anlamı kalmamıştır. Toplumumuzda anayasa tartışmasının kendisine "İnkılâbın Kanunu" olarak tanımladığı paralel, denetim dışı bir meşruiyet alanı açan Tek Parti rejiminin sona ermesinden sonra başlaması tesadüf eseri değildir. İlginçtir ki, pek çok kanunun anayasanın temel hükümlerini ihlâl ettiği ancak bu süreçte fark edilebilmişti.
Bu aşamadan sonra otoriterliği "parti" üzerinden sürdürerek "yasalar üstü" biçimde uygulamanın zorlaşması, "rejim," "ideoloji" ve "kanun devleti" ilkesi aracılığıyla çoğulcu demokratik alanın kısıtlanması çabalarını beraberinde getirmiştir. Bu nedenle de Sovyetler Birliği'nin tersine Türkiye'de "anayasa" fazlasıyla önem kazanmış ve toplum, bilhassa 1960 sonrasında, kesintisiz bir anayasa tartışması içine girmiştir.
Dolayısıyla 1990'a kadar "pravovoe gosudarstvo (kanun devleti)" idealinin gerçekleştirilmesinin bile, rejim ve ideoloji egemenliği nedeniyle, hayâl olarak görüldüğü bir toplumun "sıfırdan anayasa yapma" girişimiyle, "İnkılâbın Kanunu" yaklaşımından yorum tekelli "vesayetçi kanun devleti" aşamasına geçebilmiş bir toplumun özgürlükçü "hukuk devleti"ne dönüşüm amaçlı anayasa yazım teşebbüsü arasında önemli farklar vardır.

Sonuç farklı olacak mı?

Vurguladığımız bu farklara karşın, son tahlilde, her iki örnekte de "anayasa yazımı" otoriter ideoloji tahakkümünün sona erdirilmesi amacıyla gerçekleştirilmek istenmiştir. Sovyet dönemi tecrübelerinin ışığında "ideolojisiz" bir anayasa yapma girişimleri sonuçta, otoriter ideoloji savunucularının şiddetli muhalefetine karşın, siyaset kuramcılarının "ahlakî bireyciliğin zaferi" olarak yorumladığı bir metni ortaya çıkartmıştı. Bunun Rus tarihinde ilk kez devletin yasal alanını tanımlama ve sınırlamaya giriştiği ve liberal, bireyi ön plana çıkaran pek çok hükmü içerdiği doğrudur. Ancak toplumun gelişim süreci bu anayasanın, yürütmenin gücünü kontrol altına alarak Rusya'yı gerçek anlamıyla bir "hukuk devleti"ne dönüştürmesine imkân vermemiştir.
Buna karşılık toplumumuz, şu anda "ideolojisiz" olarak yapılması istenen, ileride ise siyaset kuramcılarının "bireyci" ve "liberal" vurgularına dikkat çekecekleri özgürlükçü bir anayasayı, aşağıdan gelen istekler çerçevesine kaleme alması durumunda bunları gerçekleştirebilecek olgunluktadır.
Bu ise toplumumuzda umulanın ötesinde bir değişim yaratacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA