Sevgili okuyucular, bugün Mevlid Kandili, yani Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretleri'nin doğum günü. Bu ismi duyunca yüreği titremeyen, kalbi sevgiyle dolmayan, gözleri yaşarmayan Müslümana şaşarım. O Peygamber ki, Cenab-ı Hakk (c.c.) O'na, 'Yâ Muhammed, sen olmaya idin bu âlemi hâlk etmezdim' buyurmuştur. O Peygamber ki Cenab-ı Allah O'na, 'Biz seni ancak âlemlere rahmet olsun diye gönderdik' buyurmuştur. Kenan Rifâî (k.s.), 'Her gül kokan yerde muhakkak gül vardır. Her gül kokan yerde gül olduğu gibi, her dedikodusuz ve fesatsız olan mecliste de Hz. Muhammed vardır. Nerede muhabbet, orada Muhammed' diyor.
***
28 Şubat gûlgulesi içinde beni çok kızdıran bir
'Türk Müslümanlığı' lâfı çıkarmışlardı. Ameli, ibadeti, haramı, helâli olmayan, moda tâbiriyle
'soft' bir Müslümanlık anlayışını
'Türk Müslümanlığı' adıyla yutturmaya çalışan bazı akıldâneler, akılları sıra bu suretle
'irtica'yı(!) önleme peşindeydiler. Tabiatıyla, kavimler üstü cihanşumûl bir din olan
İslâmiyete böylesine saçma sapan yakıştırmalar mümkün değildir. Lâkin,
Türklerin İslâmı idrakinde ve tatbikinde nev'i şahsına münhasır apayrı bir samimiyet, letâfet ve zarafet vardır.
Hep yazıyorum ya;
Türkler, asırlar boyunca
İslâm'ın
'îlâ-yu kelimetullah' bayraktarlığını yapmıştır. Esasen
Türklüğümüzle iftihar ederken kuru bir kavmiyet asabiyetiyle değil, bununla övünüyoruz.
Türk Milleti'nin
Hz. Peygamber'e (s.a.v.) olan bağlılığı, hürmeti ve sevgisi, bütün
İslâm Dünyası tarafından bilinmekte ve takdir edilmektedir.
Bu akşam gene hep beraber
'Mevlîd-i Şerîf' dinleyecek ve
O'nu anacağız. Her
Mevlîd dinleyişimde,
O güzeller güzelinin,
O yetim ve öksüz
Gül Muhammed'in (s.a.v.) nûrunu, hayatını, çilesini düşünürüm; gözlerimin yaşardığını ve yüreğimin sevgiyle çarptığını hissederim.
***
Hz. Muhammed (s.a.v.) ile sevgi, tevazu ve iyi ahlâkı aynı mânâda kullanabilirsiniz. Varoluşun ve kâinatın sırrı
'sevgi'dir. Bu sevginin sırrı ise,
Yüce Allah'ın (c.c.) kâinatı
'yüzü suyu hürmetine' yarattığını söylediği
Sevgili Peygamberimiz üzerinde düğümlenir. Bu sırrı çözenlere ne mutlu...
Milletimizin
Peygamber sevgisini şu hikmetli hâdise ile sizlere anlatmak istiyorum: Büyük şairimiz
Nâbî, 1678 yılında bir
Osmanlı Paşası ile beraber
Hacca gider. Sabaha karşı kervan
Medine'ye yaklaştığında,
Nâbî,
Paşa'nın devenin üzerinde uyuyarak farkında olmadan ayağını uzattığını görünce üzülür ve şu beyiti söyler:
'Sakın terk-i edepten, kûy-ı mahbub- u Huda'dır bu
Nazargâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafa'dır bu'
Medine'ye geldiklerinde,
'Mescîd-i Nebevî'nin minarelerinde müezzinlerin bu nâtı okuduklarını işitirler. Ezandan sonra müezzinlere sorduklarında, müezzinler
Hz. Peygamber'in rüyalarına girdiğini ve bu nâtı okumalarını istediğini söylerler.
Bu
Mevlid Kandili'nde çok mahzunum. Zira memleketimin imanlı insanları bir fitnenin tesiriyle birbirlerine kırgın hâle geldiler. Bu mübarek günün hatırına hepimizi üzen bu fitnenin bir an evvel atlatılmasını diliyorum.
***
Şeyh Galip ne güzel söylemiş:
'Sen, Ahmed ü Mahmûd u Muhammed'sin Efendim
Hakk'dan bize Sultân-ı Müeyyedsin Efendim!'
Sevgili okuyucular,
Mevlîd Kandili'nizi kutluyor,
Yüce Allah'ın (c.c.) hepimizi
O'nun şefaatine nâil eylemesini niyaz ediyorum.