Sevgili okuyucular, bu Pazar size hep ihmal ettiğimiz, unuttuğumuz kardeşlerimizden 'Suriye Türkmenleri'nden bahsetmek istiyorum. 7. asırdan itibaren Müslüman Oğuz Boyları, yani Türkmenler, Irak ve Suriye'ye gelmeye başlamışlar ve 10. ve 11. yüzyıllarda Orta Doğu'ya yoğun 'Türk Göçleri' gerçekleşmiştir. Bugün, Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün, Filistin ve İran haricindeki Orta Doğu ülkelerinde 10 milyon civarında Türkmen yaşamaktadır. Bunların tamamı da eski Osmanlı tebaasıdır.
Ne yazık ki, Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'nin, burnunun dibindeki Türkmen gardaşlarına gereken ilgiyi gösterdiği söylenemez. Halbuki, Orta Doğu'daki, bilhassa Irak ve Suriye'deki Türkmenler bizim en büyük siyasî kozumuzdur. Küresel güç olma iddiasındaki ve Orta Doğu'nun merkez ülkesi durumundaki Türkiye'nin, kendi soydaşlarına karşı bu ilgisizliğini anlamak mümkün değildir.
***
Irak fâciasına seyirci kalan
Türkiye, bu hatâsının bedelini ödemeye hâlen devam etmektedir. Şimdi de
Suriye nüfusunun yüzde 15'ini teşkil eden ve
Suriye'deki ikinci büyük unsur olan
Türkmenler, uluslararası oldu bittilerin eşiğinde boynu bükük beklemektedirler.
Suriye'nin bütünlüğünün bozulmamasını elbette istiyoruz. Lâkin, bir yandan
Lazkiye merkezli
'Nusayri Devleti'nin, bir yandan da
Kamışlı-Resulayn eksenli
PKK-PYD yönetimindeki
'Kürt Devleti'nin hazırlıkları yapılmaktadır. Ayrıca,
Şam merkezli sünnî
'Arap Devleti'nin kurulması da zor olmayacaktır. Bu arada,
Halep,
Humus,
Lazkiye ve diğer
Türkmen bölgeleri -
Irak'da olduğu gibi- bu yeni oluşumların ortasında kalacaktır.
Yapılacak iş açıktır: Önce
Türkiye Suriye'ye müdahale etmeli ve diktatör
Esad devrilmelidir.
Suriye'deki katliam ve iç savaş sonlandırılmalıdır.
Suriye'nin parçalanmasına mâni olunabilirse;
Sünnî Arap,
Nusayri,
Kürt ve
Türkmen bölgelerinin kurulmasıyla bütünlük sağlanabilir.
Aksi takdirde,
Halep-Humus- Lazkiye üçgeninde bağımsız bir
'Türkmen Devleti' kurdurulmalıdır.
***
'Suriye Türkmen Meclisi Başkanlığı'ndan
Turgay Mollamusa,
Türkmenlerin âcil ihtiyaçlarını şöyle sıralıyor:
Türkmenlerin bekası ciddî şekilde risk altındadır.
Türkmen askerî birlikleri güçlendirilmemiştir.
PYD,
Cepe-t El-Nusa ve
Devlet-ül İslâm gibi grupların
Türkiye ile sınır bölgelerini ele geçirmeleri, danışıklı dövüşleri neticesinde,
Halep,
Rakka ve
Lazkiye Türkmenleri ve
Türkmen bölgeleri yok edilmekte;
Türkiye sınırı
Türkiye düşmanı grupların kontrolüne geçmektedir.
Türkiye'de,
Türkmen dâvâsını sahiplenen ve bu dâvâyla dertlenen tecrübeli, bürokrasi ve siyaseti bilen kişilerden oluşacak bir masanın teşkili ve desteklenmesi gerekmektedir.
Bu yapı, siyasî, askerî ve sivil bütün çalışma alanları için uygun projeler ve stratejiler geliştirip
Türkmen teşkilâtlarını sağlıklı şekilde örgütlemeli ve doğru yönlendirmelerde bulunmalıdır.
Türkmenlere ait güçlü,
Türkiye ve
Suriye'de etikli basın kuruluşları oluşturulmalıdır.
Bayır-Bucak Türkmen bölgesinin
Esad rejiminin kontrolünden çıkarılması elzemdir.
Suriye'de bölünme olması hâlinde,
Ankara Antlaşması gereği
Türk Ordusu Türkmen bölgelerini kendi kontrolü altına almalıdır.
***
15 Mart 2011 tarihinden itibaren zulme karşı ilk baş kaldıran
Türkmenler, bugüne kadar 15 binden fazla şehit verdiler.
Türkiye Cumhuriyeti'nin
'Türkmen' eksenli bir politika takip etmesi gerekir.
Türkmen gardaşlarımız şu üç şeyden birini istiyorlar:
1. Suriye'nin birlik ve beraberliği içinde huzurlu ve adaletli bir yapı.
2. Bu olmazsa,
Türkiye sınırına yakın bölgelerde
Federatif bir yapı.
3. Bu da olmazsa, yaşadıkları bölgelerin
Türkiye'ye ilhak olması.
Esasen bu son talep
'Mîsâk-ı Millî'nin de bir icabıdır.