Bilindiği gibi, Suriye'de 'Arap Baharı' gösterileri başlayınca, yaklaşık iki yıla yakın bir zaman önce 2011 Martı'ndan itibaren Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad âdeta kudurdu ve BAAS dikta rejimiyle beraber kendi diktatörlüğünün de yıkılmasını engellemek için rejime muhalif olan Suriye halkına görülmemiş bir vahşet ve acımasızlıkla saldırmaya başladı.
Esad rejiminin saldırıları neticesinde 100 binden fazla can kaybı oldu ve milyonlarca insan yaralandı.
Hâlen yüzbinlerce Suriyeli çok kötü şartlar altında hapsedilmiş bulunuyor. Başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere 2 milyondan fazla mülteci sığınmış durumda.
Ayrıca, ülke içinde milyonlarca kişi göç etmek zorunda kaldı. Bu fâcia karşısında, devlet ve millet olarak en fazla duyarlılığı biz gösterdik. Suriye halkına dünyanın toplamından daha fazla yardımda bulunduk.
Krizin başlangıcında Türkiye aktif bir politika takip etti. Önce, meseleyi kansız halledebilmek için Esad'a ve BAAS yönetimine barış ve demokrasi çağrıları yaptık. Bu politikadan netice alamayınca, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı seviyesinde bu mezalime 'seyirci kalmayacağız' diye sık sık beyanlarda bulunduk.
***
Suriye krizi konusunda
Türkiye, net bir tavır ortaya koyarak doğru bir politika uyguladı.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, uluslararası kuruluşlar ve ülkeler ile gereken diplomatik görüşmeleri yaptı. Ayrıca muhalifleri destekledik ve mültecilere kucak açtık. Diğer taraftan,
Esad sonrası dönem için arayışlarda ve temaslarda bulunduk.
Lâkin, bütün bu yoğun gayretler yetersiz kaldı.
Türkiye,
Suriye konusunda önüne çıkan fırsatları değerlendiremedi ve ne yazık ki
'seyirci kalmaya' devam ediyor.
Buna mukabil, krizin başlangıcından beri endişe ettiğimiz
İsrail müdahalesi gerçekleşti.
Suriye yönetimi uçağımızı düşürdü ve bunu açıkça itiraf etti.
'Biz büyük devletiz' diye geçiştirdik. Sınır ilçelerimize bomba düştü, vatandaşlarımızı kaybettik; birkaç salvoluk top atışıyla meseleyi kapattık.
PKK/PYD terör örgütü sınırı kontrol altına aldı, sesimizi çıkarmadık.
Türkmen şehirleri, mahalleleri, köyleri bombalandı ve binlerce soydaşımız katledildi; görmezlikten geldik.
Suriye'de, burnumuzun dibinde iç savaş var;
Suriye parçalanıyor, biz ise seyretmeye devam ediyoruz...
***
Biz isteseydik
Beşar Esad ve katilleri çoktan defolup gitmiş olurdu.
ABD, krizin başlangıcından beri
Türkiye'nin müdahalesini ve çözümünü bekledi.
Rusya'nın meseleye karışmayacağı artık ortaya çıktı.
Büyük tehditler savuran
İranlılar ise
İsrail'in hava saldırısını seyretmekle yetindiler.
Türkiye, gerçekten küresel bir güç olma iddiasını taşıyorsa, bunu önce kendi bölgesinde göstermelidir.
Recep Tayyip Erdoğan'ın popülaritesi ve ona gösterilen sevgi, güçle desteklenemezse
Türkiye'nin bir cihan devleti olma misyonunu ancak bir dereceye kadar sürükleyebilir.
Suriye konusunda nihaî damgayı basamayan ve geciken bir
Türkiye tedricen bölgedeki ve dünyadaki etkisini kaybetmeye başlar.
Suriye'deki
BAAS diktasını ve
Katil Esad'ı deviren, yerine gelecek yönetimi tayin eden güç
Türkiye olmalıdır. Daha fazla geç kalırsak atı alan
Üsküdar'ı geçer.
Bizden söylemesi...