Sevgili okuyucular, 'bir kısım' aydınımızda tedavisi kabil olmayan bir 'aşağılık kompleksi' vardır. Bunlar, Türk Milleti'nin ve Türkler'in aleyhinde olmayı marifet sayarlar. Onlara göre, bizim milletimiz, medeniyetten uzak, kültürünü başkalarından almış, câhil, barbar, vahşî ve zâlim bir millettir. Batılı müsteşriklerin ve peşin hükümlü Haçlı tâifesinin dahi Türkler aleyhinde söylemediklerini, bu sözde aydınlar, dağarcıklarındaki yalan yanlış tarih kırıntılarıyla mazoşistçe yazıp çizmekten kendilerini alamazlar. Bu mazlum fakat şerefli millete ne kadar sövüp sayarlarsa, o kadar kazandıklarını ve 'aydın' kabul edildiklerini zannederler.
Ermenileri nasıl kestiğimizi(!) ballandıra ballandıra anlatmaya bayılırlar. 'Ben Türküm' diyen milyonları ırkçılıkla itham ederek; eli kanlı ırkçı-bölücü teröristlere arka çıkarlar...
***
Yaşadığımız günler
Balkan mezaliminin ve soykırımının 100. yıldönümü...
1912 Ekimi'nde
1. Balkan Savaşı başladı ve
Balkan devletlerinin orduları
İstanbul önlerine kadar gelebildiler.
Rumeli'de on yıllık kısa bir dönemde en az 7 milyon
Türk, soykırıma uğratılarak vahşîce öldürüldüler ve zorla sürgüne tâbi tutuldular.
Balkan Faciası, son yüzyılda vuku bulan en büyük insanlık felâketidir.
Şimdi sorarım size; 1915'ten sonra soykırıma uğrayan 1,5 milyondan fazla
Müslüman Türk'ü ağızlarına dahi almadan,
Ermeni tehcirini mübalağa ederek
Taşnak,
Hınçak ve
Ermeni diyasporası edasıyla
Türk Milleti'ne saldıranlar;
Irkçı-Bölücü terörist
Kürtçüler için mersiye yazanlar, acaba
Balkan Faciası hakkında tek satır kalem oynatmışlar mıdır?!...
***
Bazılar
'Rumeli' sözünü anlamaz,
Rumeli'nin
Yunanlılarla ilgili olduğunu sanırlar. Halbuki, burada kastedilen
'Roma İmparatorluğu'dur.
Osmanlı padişahları, kendilerini hem
İslâm Halifesi, hem
Türk Hakanı, hem de
Roma İmparatoru kabul etmişlerdir. Esasen, şimdiki
Yunan halkının eski
Yunan ve
Roma medeniyetleri ile pek ilgisi yoktur.
Rumeli, en az
Anadolu kadar
Türklerin '
Anayurdu'dur.
Atayurt Orta Asya'dan gelen alperenlerin hedefi hep
Rumeli/ Balkanlar olmuştur.
Osmanlı, henüz
İstanbul'u fethetmeden ve
Anadolu'nun yarısından çoğunu almadan
Balkanlar'da fütûhata başlamıştır.
Orhan Gazi'nin şehzadesi
Süleyman Paşa 1350'li yıllarda
Rumeli'de hızla fütûhata girişmiş ve
Osmanlı'nın
Rumeli toprakları,
Murâdı Hüdâvendigâr devrinde
Anadolu topraklarını geçmiştir.
Rumeli'de 550 yıldan fazla hüküm sürdük. Bu bereketli topraklara birbirinden güzel eserler ile
Türk-İslâm mührünü vurduk.
***
Biz
Rumeli'yi, 27 Nisan 1909'da,
Abdülhamid Hân'ın
İttihatçı Çete tarafından tahttan indirilişiyle fiilen kaybettik. O tarihte
Osmanlı İmparatorluğu henüz 6 milyon km²'lik bir yüzölçümüne sahipti. Beceriksiz, militarist ve darbeci
İttihatçılar, koskoca İmparatorluğu 5 yılda çökmenin eşiğine getirdiler.
Prof. Dr. Ahmet Halaçoğlu Balkan savaşlarını anlatırken tarihçi
İlhan Bardakçı'nın şu satırlarını naklediyor:
'Kimsenin dört eski vilâyet ve ilçemiz karşısında yenileceğimizi ummadığı bir savaşta, biz 40 gün içinde Rumeli'mize ebediyyen veda ediyorduk. Zira her askerî birlik, birbirine hasım ve ayrı bir partinin mensubu hâline gelmişti(...) Artık sınırlarımız Edirne'de noktalanmıştı. O güzelim fütûhat devrinden bize kala kala, Tuna yalılarının hayalleri, buruk ve hasret dolu Rumeli türküleri ve tek bir döşeğini ya da pekmez güğümünü sırtlamış ve kucaklamış, Trakya çamuru içinde ağlamayı bile unutmuş göçmen kafileleri kalmıştı.'
Rumeli'yi kaybedişimizin 100. yıldönümünde, orduyu darbelerle siyasete bulaştıranların alması gereken çok önemli dersler vardır.