'Balyoz Darbe Planı Davası'nı biliyorsunuz. 2003 Martı'nda 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan başkanlığında bir grup TSK mensubu, 'seminer' adı altında toplanarak Hükûmete karşı bir darbe planı hazırlıyorlar. Bu plan, en ufak ayrıntısına kadar tamamlanıyor ve buna göre somut görevlendirmeler yapılıyor. Bu sözümona 'seminer'de Fatih ve Beyazıt camilerinin bombalanması, uydurma irtica baskını ve kendi uçağımızı düşürmemiz söz konusu ediliyor. Yani, açıkçası darbe ortamı oluşturacak ve Türkiye'yi güç durumlara sokacak 'Darbe Planları' hazırlanıyor.
Plan Semineri hakkında düzenlenen Genelkurmay Başkanlığı sonuç raporunda, 'Öncelikle Millî Mutabakat Hükûmeti'nin kurulması gerektiği, sivil toplumun yeniden yapılandırılması ve MİT Müsteşarlığı'na asker kişinin getirilmesi' gibi bazı bölümlerin altı çizilmiş; yani önemine işaret edilmiş...
***
Geçen hafta sonu
'Balyoz Davası'na
Jandarma Genel Komutanı Org. Bekir Kalyoncu ile eski Genelkurmay Başkanları
Yaşar Büyükanıt ve
İlker Başbuğ tanık sıfatıyla çağrıldılar. Hemen ifade edelim ki,
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en üst kademelerinde bulunmuş kişilerin yargılanmaları ve tanık sıfatıyla da olsa mahkeme önüne çıkmaları bizi üzüyor. Lâkin
27 Mayıs'tan bu yana olup bitenleri düşününce, bu durumun üzücü de olsa, militarist vesayetin kaldırılması ve demokratik rejimin bir daha kesintiye uğramaması bakımından zarurî olduğunu görüyoruz.
'İrtica tehlikesi'nin hiçbir şekilde söz konusu olmadığı ve
Irak Savaşı ile çevrildiğimiz bir ortamda
1. Ordu Komutanlığı'nın,
'Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo'nun (
OYST) bir
'iç tehdit' olduğu iddiasına, -
Savcı'nın dediği gibi- kargalar bile gülmez mi?...
***
Org. Kalyoncu, ifadesinde
'Bu bir oyundur' diyor. Kendisine, sivil toplumun yeniden yapılandırılmasının bir savaş oyunu ile ne ilgisi olduğu sorulduğunda ise,
'Senaryo çerçevesinde ihtiyaç olmuştur' cevabını veriyor.
Düşünebiliyor musunuz? 2003 başında, genel seçimlerden daha yeni çıkılmış;
Hükûmet yeni kurulmuş; ortada irtica söylentisi dahi yok;
Türkiye, burnunun dibindeki
Irak Savaşı ile ilgilenirken, siz kalkıp
1. Ordu Komutanlığı'nda güya
'Harp Oyunu Senaryosu' hazırlayıp irtica tertipleri, cami bombalamaları planlıyor; arkasından da mevcut Hükûmeti ortadan kaldırıp zorla
'Millî Mutabakat Hükûmeti' kurmayı ve sivil toplumu yeniden yapılandırmayı programlıyor; buna da
'oyun' diyorsunuz. Doğru, bu bir oyundur ama
'Harp Oyunu' değil, resmen
'Darbe Oyunu'dur...
***
Ya,
Org. Başbuğ'un,
'Genelkurmay Başkanlığı hiçbir zaman yalan söylemez' lâfına ne demeli?...
12 Eylül'den bir gün önce, kendisine
Ankara'ya kaydırılan birlikler sorulduğunda, darbeci
Genelkurmay Başkanı ve şürekâsı yalan söylememiş miydi?...
Ben en çok da
Org. Büyükanıt'ın,
'Raporu imzalamak onaylamak değildir' lâfına güldüm. İster misiniz
27 Nisan Muhtırası müellifi olduğunu itiraf eden Paşamız,
'Muhtırayı imzalamak da onaylamak değildir' deyiversin... Bunlar, önlerine gelen belgeye imzayı çakmışlar, şimdi pabuç pahalı olunca kıvırmaya başlıyorlar.
***
Eskiden
Malatya'da bir mensucat fabrikası vardı. Bazen işçiler bellerine sararak kumaş kaçırırlarmış. Bir defasında yakalanan bir kadın işçi, bir yandan beline sardığı bir kumaş parçası çıkarıldığında dönüp dolanırken, bir yandan da o tatlı
Malatya şivesiyle
'Uyaman, bunu da belime kim dolamış?' demiş...