1989'da Berlin Duvarı yıkıldı. Kimsenin öngörmediği biçimde Sovyet tipi sosyalist sistem, içinden çökerek iki yılda tarihe karıştı. AB, hiç beklemediği bir durumla karşı karşıya kaldı. Eski sosyalist ülkelerin AB'ye kısa vadede uyum sağlamaları söz konusu değildi, dolayısıyla çok esnek bir işbirliği öngörüldü. Sovyet etkisinden çok önce çıkmış olan Yugoslavya da o karışıklıkta unutuldu, oturmuş demokratik bir rejim zannedildi. Almanya başta olmak üzere, Orta Avrupa'nın eski büyük güçleri, Yugoslavya Federasyonu'ndan ayrılmak isteyen Slovenya ve Hırvatistan'ı tanıdılar. Kıyamet orada koptu.
Bütün dünyanın gözleri önünde, şimdilerde Suriye'de olduğu gibi, bir katliam Bosna'da yaşandı. Bu katliamı AB kendi girişimiyle ve gücüyle durduramadı. Bosna felaketinden sonra AB; dış siyasetini revize etmek durumunda kaldı ancak eski sosyalist ülkelere üyelik gene ufukta görünmüyordu. Bosna'dan sonra Kosova felaketi yaşandığında, NATO üç ay boyunca Belgrad'ı bombalamak zorunda kaldı. Sene 1993 olmuştu ve AB, daha fazla kan dökülmemesi için tüm Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine üyelik kapılarını açtı.
Ukrayna'da benzer bir yanlış yapıldı. AB'nin yumuşak gücünün tesir edemeyeceği bir ülkeye olmadık umutlar vaat edildi, sonra Kırım'da yaşanan işgal ve ilhak politikasıyla karşı karşıya kalındı. Moskova'ya yaptırım olarak öngörülen girişimler, Rusya'da gülünç karşılandı. Nitekim Putin, bu yaptırımları dikkate dahi almadı. Rus Parlamentosu'nda yaptığı son derece sert konuşmada, hem Kırım'ın Rusya Federasyonu'na katılmasını destekledi, hem de bunun uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyleyen AB ve ABD'ye, Kosova'nın Sırbistan'dan aynı biçimde ayrıldığını hatırlatarak tepki verdi. Rusya, AB'ye büyük ölçüde doğalgaz ihraç ediyor, ithalatı çok düşük. AB'nin enerji ihtiyacının yüzde 40 gibi bir bölümü Rusya üzerinden yapılıyor, bu çok yüksek bir oran. Karşılıklı restleşme ekonomik savaşa dönüşürse, bunun kısa vadede çok ciddi ceremesini AB ülkeleri çeker. Bu nedenle AB, daha ciddi yaptırım uygulamaktan çekiniyor.
1991'den bu yana, Bosna, Kosova, Gürcistan, Suriye ve Ukrayna'da çatışmaya, sivil savaşa ya da katliama dönüşen gerilimlerde Rusya, daima AB ve ABD'nin karşısında yer aldı. Bu çatışmalar bölgede kalıcı hasar yaptı. Öte yandan SSCB'nin dağılması sürecinde Gorbaçov'a verilen "NATO'nun genişlemeyeceği" sözü hiçbir zaman tutulmadı. Rusya, bunun acısını her fırsatta çıkarıyor.
Türkiye'nin dış politikası, çok daha temkinli olmasına rağmen, benzer kısıtlamalar içinde: Kırım Tatarlarına verebileceğimiz destek çok sınırlı. Ancak Türkiye'nin başka bir sorunu var: Dış siyasette, içerde iktidarla baş edemeyen korsan muhalefet Türkiye imgesini zedelemek ve kötüleme k için inanılmaz bir çaba içinde: Bütün dünyanın izleyebildiği bir cenaze töreni için, New York Times'a ilan verilen bir garabeti yaşıyoruz. Korsan muhalefet, güçlü olduğu yurt dışı medya ve iletişim kanallarını kullanarak Türkiye'yi, dolayısıyla iktidarı yıpratmaya çalışıyor. "Benden sonra tufan" politikası uygulamaktan çekinmiyor. Garip olan, muhalefet partilerinin de bu korsan muhalefet gündemine esir düşmesi, onun açtığı yoldan ilerlemesi... Dış siyasette yirmi dört saat bazen sonsuz uzundur. Bu alanda atılacak yanlış adım, alınacak yanlış tavır uzun süre Türkiye'nin canını yakabilir. Bu husus, korsan muhalefetin umurunda olmayabilir. Ancak unutmamak gerekir, iktidar ya da muhalefet, bir ülkenin tek bir dış politikası, tek bir dış imgesi vardır. Sorumluluk mevkilerine aday olanlar, bu gerçekleri görmüyorlarsa, o mevkileri işgal etmemeleri daha hayırlı olacaktır.