2020 Olimpiyat oyunları için, İstanbul'un adaylığı son saniyeye kadar sürdü. Ancak finalde son adımda Tokyo'ya karşı kaybedildi.
Bugüne dek, uluslararası üst düzeyde düzenlenecek müsabakalar konusunda Türkiye'nin geldiği en üst nokta da bu oldu.
Tokyo'ya karşı İstanbul'un seçimi kaybetmesinin temel birkaç nedenini sayabiliriz.
Birincisi, Japonya, Olimpiyatlar için ayırdı- ğı bütçenin nerede ise yüzde kırka yakın bölümünü şimdiden bloke etmiş olduğunu açıkladı. Türkiye, bunun neredeyse iki buçuk katı kadar bir bütçe önermesine rağmen, Japon ekonomisine daha fazla güven duyulduğu anlaşılıyor. Daha önce bir yaz, iki de kış olimpiyatı düzenlemiş olması, bir kez de futbolda Dünya Kupası'na ev sahipliği yapması Japonya'nın önemli artılarını oluşturdu.
Fukushima nükleer santralinin yarattığı endişeler de Japonların etkili lobiciliğiyle, Olimpiyat komitesinin kararını etkilemedi.
Japonya, "emin" bir seçenek olarak tercih edildi denebilir.
Doping konusunda Tokyo, son yirmi yıldır hiçbir Olimpik ya da paralimpik yarışmada Japon atletlerinin dopingli çıkmadığını vurgulayarak önemli puan topladı.
Gene de, İstanbul yerine Tokyo'nun tercih edilmesinin belki daha basit bir nedeni var: 2016 Olimpiyatları Rio de Janeiro'da gerçekleşecek. Brezilya'da, son dönemde Dünya Kupası organizasyonuna karşı yükselen toplumsal muhalefet ve gösteriler, Rio'dan sonra Olimpiyat komitesinin risk almak istemeyerek Tokyo'yu seçmiş olmasını açıklayabilir.
Gariplik, bundan sonra başladı.
Türkiye'nin bu son dakikada yitirdiği yarışma, muhalif kesimler tarafından AK Parti'nin ve Başbakan'ın büyük bir "kabahati" gibi gösterildi. Türkiye'nin temel hak ve özgürlükler, demokratik standartlar konusundaki yeri işaret edildi.
Bir anda, Olimpiyat adaylığının son dakikada kaybedilmiş olması, uluslararası düzeyde büyük bir meydan muharebesi kaybedilmesine eşitlendi.
Olimpiyatları almanın yolu, gerçekten temel hak ve özgürlükler alanındaki performans olsaydı, Pekin'in 2008 oyunlarını düzenlemesi hayal olurdu. Ayrıca İstanbul'un, Madrid gibi bir adaylığın önüne geçmesi tamamen göz ardı edildi.
Şu sıralar son derece tehlikeli bir döneme girdik. Toplum, çok ciddi biçimde bölünmüş vaziyette, gök kubbe altında olan her türlü olumsuzluk, bir bölüm tarafından sadece Başbakan'ı kritik etmek amacıyla kullanılıyor. Bu gerginleşme, Olimpiyat adaylığı konusunda iyice belirginleşti.
Artık "acımasız" denecek bir muhalefet anlayışı yer etmiş bulunuyor.
Osmanlı'nın bitiş dönemi olan Balkan harbinde, "Edirne'yi Enver kurtaracağına Bulgar'ın elinde kalsın" dedirten o inanılmaz cepheleşme anlayışı, Türkiye'nin bugün en vahim sorunu olarak önümüzde duruyor.
Aklı başında herkes, bu şiddetli "ötekileştirme" sürecine karşı çıkmak için sesini yükseltmelidir. Kimilerinin iddia ettiği gibi Suriye savaşını çıkaran, Mısır'da darbeyi engelleyemeyen Türkiye Cumhuriyeti hükümeti değildir.
Yağmur yağsa hükümetten hesap sormaya gidecek bir anlayış, demokratik bir toplumun ve yapıcı muhalefetin oluşmasına hiçbir zaman hizmet etmemiştir, bizde de etmeyecektir.
Olimpiyatları İstanbul eninde sonunda düzenler, ancak bunu toplumun bir kesimi, bir mutluluk vesilesi olarak görmeyi reddettikçe, toplumsal barış sağlanmayacaktır.