Euro bunalımının başladığı 2008'den bu yana, AB içinde euro kullanan ülkelerin ekonomik yönetimi açısından çok şey söylendi. Almanya, çok isteyerek olmasa da, euro bölgesinin fiili liderliğini üstlendi ve bölgedeki tüm ülkelere finansal destek sağladı.
Bu desteğin kalıcı ve sürdürülebilir olması konusunda, çok sayıda siyasetçi ve iktisatçı önerilerde bulundu. Uygulanabilecek önerilerin tümü, AB içinde daha fazla bütünleşme, ekonomi yönetiminin daha fazla uyumunu hedefliyordu. Ne var ki, bu aşamada üye devletlerin ulusal siyasetlerini belirlemek konusundaki hassasiyetleri öne çıktı. Ortak ve güçlü bir para birimine sahip olmak ne kadar genel destek gören bir unsur ise, buna bağlı olarak uyumlaştırılmış bir vergi politikasını benimsemek o kadar kabullenilmesi zor durmaktaydı.
AB içinde Almanya, euro kullanan ülkeler için, bunalımdan çıkma stratejisini, kamu hesaplarını sağlıklı hale getirmek ve kemer sıkma politikası uygulamak olarak kabul etti ve tüm ortaklarına kabul ettirdi. Bunun yanı sıra, euro kullanan ülkeler ayrı bir "çekirdek" haline gelmeye başladı. Euro kullanan 17 üye devlet, ulusal hükümetlerin anlaşmaları ile ekonomi politikasını oluşturmaya başladı. Avrupa Merkez Bankası, önemli ve özerk bir yapı olarak bu sistemde yerini aldı. Bu gelişme, Avrupa Komisyonu'nu ve Avrupa Parlamentosu'nu devre dışı bıraktı. Almanya'yı ekonominin dümenine oturttu.
Almanya'nın üzerinde iki yıldır çalıştığı son projesi, euro kullanan ülkelerin kamu borçlarını sağlıklı hale getirebilecek bir "ıslah fonu" kurmak, bu fon aracılığıyla da, kamu borcu GSYİH'nın yüzde altmışını aşan ülkelerin, bu yüzdenin üzerindeki borçlarını bu fon aracılığıyla yönetmek... Bugüne dek euro bölgesi borçları için ortak euro tahvilleri satarak bu borçları, düşük faizle ve zamana yayılmış biçimde ödemek görüşü çok kez ortaya atıldı. Almanya hükümeti ve Merkel, bu çözümün "borçları Almanya'ya ödetmek" olacağı itirazıyla her defasında reddetti.
Hazırlanan "Islah fonu" projesi, başka bir ödeme sistemi hedefliyor. Merkezinde gene Almanya'nın finansal desteği var, ancak karşılığında fondan destek alacak ülkelerin bütçe politikaları da katı kurallara bağlanacak. Bu sistem, şu anda istikrar fonu aracılığıyla zaten destek alan Yunanistan, Güney Kıbrıs, Portekiz ve İrlanda'nın dışındaki dokuz ülkeyi kapsayacak. Bu ülkeler, kamu borçları Maastricht kıstaslarını aşarak GSYİH'nın %60'ını geçmiş olan ülkeler. Bu kamu borcunun yüzde altmışı geçen bölümü de, sıkı bütçe politikalarına uymak kaydıyla, "ıslah fonu" aracılığıyla yönetilecek ve 25 yıllık bir sürede eritilecek. Tabii bu fondan destek alabilecek duruma gelirlerse, adı geçen dört ülke de yararlanabilecek. O zaman da, fonun yaşamı belki 35-40 yıla yayılan bir süreye uzayacak.
Bu sistem kabul edilirse, AB içinde kalıcı bir ikili yapılanma oluşur. Bu ikili yapılanma, AB'nin "ortak kurumları" aracılığıyla değil, ulusal hükümetlerin eşgüdümüyle yönlendirilir. Böylelikle "Brüksel" merkezli olarak algılanan "uluslarüstü" AB yönetimine ve genişlemeye karşı oluşan tepkiler de hafifleyecektir. Üye devletlerin yönetecekleri bir euro sistemiyle, bu sistemin çevresinde işleyen bir AB, belki genişlemenin de önünü açabilecek bir yapı oluşturabilir.