Massachussets Institute of Technology'den Prof. Daron Acemoğlu ve Harvard Üniversitesi'nden Prof. James Robinson, son derece önemli bir eseri, geçen yıl "Uluslar neden başarısız olur" başlığıyla yayımladılar. Tarihçi Niall Ferguson da bu yaklaşımdan esinlenerek "Büyük bozulma" adlı eserini derledi.
Acemoğlu ve Robinson, esas olarak devletlerin ve ulusların başarılarını, var olan kurumların sağlamlığına ve yapısına bağlayan bir teorik çerçeve oluşturuyorlar. "Kapsayıcı" ve "boşaltıcı" kurum olarak iki kategoriye ayırdıkları bu yapıyı, derin bir analize tabi tutuyorlar. Kısaca özetlemek mümkün değil ancak, kurumların sağlam, kapsayıcı olduğu toplumlar, hem yeniliğe açık, hem de krizlere çok daha dayanıklı oluyorlar. 21. yüzyılda, toplumların sürdürülebilir biçimde istikrar, büyüme ve sosyal adalete ulaşmasının giderek, o toplumun işleyişini belirleyen kurumlarla açıklayabileceğiz gibi gözüküyor.
Türkiye, muhalif kesimlerce öne sürülenin aksine, ne ekonomik bir bunalıma doğru gidiyor, ne de siyasi istikrarsızlık ufukta görünüyor. Bütün bu öngörüler, ekonominin dönemsel çalkantılar dışında sağlam olduğu, halk desteğinin iktidar partisine devam ettiği ortaya çıkınca da, siyasette gerginlik yaratmanın dışında bir işlev görmüyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, kısa sürede üzerinde mutabakata varılan kırktan fazla Anayasa maddesini değiştirme önerisi, tüm siyaset dünyasının gündemini bir anda değiştirdi. Başbakan, bu adımıyla Türkiye'nin gerçek sorunlarından birini tartışmaya açtı. Bir an önce toplum yaşamına ve siyasete kalıcı istikrar getirebilecek yeni kurumsal yapının oluşturulmasında adım atan taraf oldu. 12 Eylül döneminin aşırı merkeziyetçi ve vesayetçi sistemini bir an önce değiştirmeyi teklif etti.
Başbakan'ın bu önerisi, uluslararası düzeyde yapılan tartışmalara ve Acemoğlu ile Robinson tarafından oluşturulan teorik çerçeveye ne kadar uygunsa, ona verilen tepkiler de, hala konunun siyaset dünyasınca pek kavranamadığını ortaya koyuyor. Başbakan, demokrasinin yalnızca sandık olmadığı konusundaki görüşlere de, bir anlamda hak vererek demokratik işleyişi genişletecek, son derece önemli bir perspektif sundu. Gelen tepkiler, bu yaklaşıma muhalefet etmenin anlamsızlığını simgeler nitelikteydi.
Avrupa Birliği başta olmak üzere, tüm gelişmiş demokratik toplumların, yükselen ve gelişen Türkiye'den beklentileri, evrensel değerleri içselleştirmiş, ulusal geniş bir mutabakat üzerinde yükselen yeni bir Anayasaydı. Bu fırsat penceresini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yeniden açtı. Anayasa çalışmalarının ciddi biçimde hızlandırılarak ilk adımın atılması, toplumda karar mekanizmalarına her düzeyde katılım beklentisini de karşılayabilecek, son derece önemli bir adımdır ve böyle ele alınması gerekir.
Toplumdaki beklentilerin karşılanması sürecinde, şekil şartı ve kısa vade düşünülerek sadece muhalefet saikiyle atılacak olumsuz adımlar, ters etki yapacaktır. Türkiye'de toplum, istikrar ve barışı içselleştirmiş bulunuyor. Toplum, bu yönde atılan her adımı destekleyecek, bunu anlayan siyasi hareketlerin de arkasında duracaktır.