Yaklaşık üç yıldır cumartesileri sizlere seslendiğim gazete köşem, bu haftadan başlayarak artık çarşamba günleri de sayfadaki yerini alacak. Uluslararası gündemin yoğunluğu, Türkiye'nin bu gündemdeki yerinin giderek ağırlıklı hale gelmesi, yazıları haftada ikiye çıkarmak için önemli bir temel oluşturdu. AB-Türkiye ilişkilerinin yanı sıra, bölgede Türkiye'nin giderek artan rolünün açtığı yepyeni perspektifleri de incelemeyi sürdüreceğiz.
Tüm okuyucularımdan gelen destek ve eleştirilerin, bu üç yıl boyunca bana önemli bir kılavuz olduğunu hatırlatmam bilmem gerekir mi? Her zaman yanıtlayamasam da, tüm eleştirilerinizi dikkatle okuduğumu, destek mesajlarınızdan ciddi yüreklendiğimi bilmenizi isterim.
Türkiye, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın mayısta yapacağı ziyaret öncesinde, ABD ile gündemini gözden geçiriyor. Bunu John Kerry'nin kısa İstanbul ziyareti esnasında açıkça izleyebildik. Truman doktrini aracılığıyla 1947'de başlayan Türkiye-ABD ittifakı, belki tarihte ilk kez bu denli kısa vadede çözüm bekleyen, çeşitli ve yoğun bir gündeme sahip bulunuyor.
Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya ekseninde Türkiye'nin rolünün daha da artması çevre ülkelerin Türkiye ile olan ilişkilerini geliştirmesi, ABD'nin bölgeye yönelik hedefleri ile örtüşüyor. Başkan Obama, İsrail ziyaretinde son derece önemli bir arabuluculuk üstlenerek, Türkiye-İsrail ilişkilerine yeniden hayatiyet kazandırdı. Önümüzdeki günlerde bu normalleşme, tarafların görüşmeleri ve anlaşmalarıyla hızlanabilecektir. Başkan Obama ve ABD yönetimi Türkiye'nin bölgede oynayacağı role büyük önem veriyor. Bunun bir dizi nedeni var.
Birincisi, Ortadoğu petrolleri ve var olduğumuz bölgenin istikrarı, hâlâ çok önemli... Ne var ki enerji kaynaklarının çeşitlenmesi, doğalgaz rezervlerinin bulunması, kaya gazı teknolojisinin ortaya çıkması gibi hususlar, hem ABD'yi enerji açısından kısa vadede kendisine yeterli hale getirebilecek bir gelişme oluşturdu, hem de dünyanın diğer gelişmiş ülkelerini Ortadoğu petrollerine çok daha az bağımlı hale getirdi. ABD, askeri ve diplomatik gücünü Uzakdoğu ve Çin bölgesine teksif etmek istiyor. Bunu yapmak için istikrarlı bir Ortadoğu'ya ihtiyacı var. Bu sistemin temel aktörü Türkiye olacak. Türkiye ile İsrail'in ilişkilerinin düzelmesi, bölgedeki siyasi dengeler açısından çok önemli bir gelişme ancak İsrail, hâlâ Filistin sorunu yüzünden bölgede ekonomik ağırlığını koyabilecek siyasi ilişkilere sahip değil.
İkinci önemli unsur, Türkiye'nin, bölgede bir serbest ticaret alanı oluşturabilecek yegâne aktör olması... Hem AB Tek Pazarı'nın parçası, hem de giderek bölgeyi ekonomik açıdan hinterlandı haline getirebilecek siyasi çekiciliğe sahip... Bu çerçeve içinde Türkiye'nin ekonomik etkisi, İran'ın siyasi yayılma kapasitesini de büyük ölçüde engelliyor.
Bir diğer yaşamsal konu da ABD'nin AB (ve Japonya) ile kurgulamakta olduğu serbest ticaret bölgesine Türkiye'nin katılımı olacak... Bu konuda Başbakan'ın ziyaretinde neler konuşulacak, çok iyi takip etmek ve sonuçları çok dikkatli değerlendirmek gerekecek. Türkiye-ABD ilişkileri yeni ve tarihi bir döneme giriyor, bunu giderek daha iyi görebileceğiz.