İngiltere Başbakanı David Cameron, uzun zamandır beklenen açıklamayı çarşamba günü yaparak ülkesinin AB'de kalması konusunu halkoyuna götüreceğini açıkladı. İngiltere'nin çok uzun zamandır AB'nin işleyişinden rahatsızlık duyduğu açıktı.
Davos'ta perşembe günü yaptığı ikinci bir konuşmayla İngiltere'nin tavrına açıklık ve esneklik getiren Başbakan Cameron, çok önemli bir tartışmayı başlatacak adımı atmış oldu. İngiltere, Euro bölgesinin çerçevesinde oluşan siyasi bütünleşmeye taraf olmak istemiyor. Ancak, bütün ayrıcalıklı konumuna rağmen AB içinde, ne İngiltere'yi, ne de Euro kullanmayan diğer ülkeleri kavrayacak ayrı bir kurumsal çerçeve de bulunmuyor.
İngiltere'nin bu çıkışına tüm AB üyelerinden önce net tepkiler geldi. Özellikle Fransa ve Almanya'daki siyasi elit, İngiltere'nin yeni bir "pazarlık" peşinde olduğu, başka ayrıcalıklar elde etmek istediğini ileri sürdüler. ABD de, İngiltere'nin AB bütünleşmesinden uzaklaşma ihtimalinden duyduğu rahatsızlığı hissettirdi.
İngiltere'nin, bazı konularda AB bütünleşmesinden uzak durmak istediği, bunu da ulusal çıkarlarına daha uygun geldiği için yapmak istediği bir gerçek.
Üyeliğinin 40. yılını dolduran İngiltere, hâlâ AB'de bazı sorunlar yaşıyorsa, bunun daha derin bir sistem uyuşmazlığından kaynaklandığını düşünüyor ve kendisine daha ayrıcalıklı bir statünün tanınacağı yeni bir antlaşmayı müzakere etmek istiyor. Ne AB'nin ekonomik bütünleşmesinden, ne de serbest dolaşım bölgelerinden ayrılmak gibi bir niyeti bulunmuyor.
Başbakan Cameron, iç siyasette de büyük bir "anti-AB" dalgasının geldiğini görüyor, İngiltere'nin en "Avrupai" siyasi partisi olan koalisyon ortağı Liberal Parti ile ilişkileri koparmak pahasına, beş yıl içinde referandum düzenleyeceğini açıklayarak, bir sonraki dönemde tek parti iktidarını hedeflediğini de belli etti.
İngiltere bu adımla, çok katmanlı ya da iki vitesli Avrupa dediğimiz bir sistemin kuruluşu için resmen girişimde bulundu. Fiilen zaten AB üçe bölünmüş bulunuyor. İlk kategori, Euro kullanan ülkeler (bunların bazılarının hiçbir zaman Euro'ya girmemesi gerektiği yeni anlaşıldı), ikinci kategori, Euro için koşulları yerine getiremeyen ülkeler, üçüncü kategori, Euro koşullarını yerine getirip bunu kullanmak istemeyen ülkeler...
AB'nin bugünkü yapısı, ne iyi işlemesine, ne de genişleme kapasitesinin artmasına olanak veriyor. İngiltere'nin bu son çıkışı, de haklı bir soruyu ortaya atması itibarıyla yerinde oldu:
Türkiye de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Berlin ziyaretinde açıkça belirttiği gibi, Euro bölgesinde bir üyelik hedeflemiyor. 1963'te kurgulanan Ortaklık Anlaşması ve 1990'larda kurgulanan müzakere modeli, Türkiye ile AB ilişkilerini sağlıklı bir temelde yürüterek üyeliğe taşımada zorlanıyorlar.
İngiltere'nin girişimi, bizim ilişkilerimizin de önünü açacak yeni bazı dinamikler oluşturabilir.