Sevdiğiniz ve saydığınız birinin kaybının yarattığı boşluk karşısında duyduğunuz çaresizlik... Değişmeyen gerçek...
"Mehmet Ali Birand'ı kaybettik"
demek bana çok zor geliyor. Ben üniversiteyi bitirip Brüksel'e gittiğimde Birand, çoktan Avrupa Birliği konusunda efsane olmuş bir gazeteciydi. Kitapları, o dönemleri anlatan önemli eserlerdi...
32. Gün ile uluslararası düzeyde bir üne kavuşmuştu.
Sonraları tanıştım, çok iyi bir dostluk ve ahbaplık oluşturduk.
Birand, AB'yi gerçekten bilen ve anlayan biriydi.
Bu konuda gösterişi hiç sevmez, bilgisini ortaya koymazdı. Ne var ki, çok iyi biçimde AB dengelerini anladığını ve takip ettiğini söylemek isterim. Brüksel'de, AB koridorlarında, daha kimseler bu konuyla uğraşmazken bir öncü olmuştu. AB projesine, bir toplum modeli olarak gerçekten inanır ve Türkiye'nin bu sisteme girmesi için sürekli çaba gösterirdi.
2004'ün 17 Aralık günü, Türkiye-AB ilişkileri için bir dönüm noktasıydı. Üyelik müzakerelerinin açılması Brüksel'de son derece gergin tartışmalara neden oluyordu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tıkanan görüşmelerin bir aşamasında, geri dönmek için uçağının hazırlanması talimatını verdi. Türkiye-AB ilişkilerinin herhalde en gergin saatleriydi... Hükümet ve Devlet Başkanları zirvesinde koridorları hiç bu kadar yoğun ve kalabalık görmemiştim.
Birand'la birlikte buz gibi bir havada, en az üç kez Konsey binası ile Türk delegasyonunun bulunduğu Conrad oteli arasındaki yolu kat ettik. Birand, o gün, birkaçı benimle olmak üzere on beş civarında canlı yayın gerçekleştirdi... Müzakerelerin açılması prensip olarak kabul edilince, akşam yemeğini Brüksel'de müzakereleri sürdüren beş Türk büyükelçi, Birand ve ben, bir İtalyan lokantasında kutladık. Birand'ın son derece mutlu, coşkulu biçimde "oldu bu iş" deyişi kulaklarımda... Hepimiz Türkiye'de yeni bir sayfa açıldığının farkındaydık.
Mehmet Ali Birand'ın bütün yaşamı, o günkü performansı gibiydi... Hiçbir zaman kolaycılığa kaçmadan, heyecanını yitirmeden, doğru bildiği düşünceleri çekinmeden ifade etti... İlkelerini ve AB'yi daima savundu. Türkiye'nin AB ile ilişkileri çıkmaza girdiğince, çok defa birlikte nasıl bir çıkış yolu bulunacağını tartıştık.
Kariyerinde başına gelmeyen kalmadı, andıçlandı, işinden oldu, köşesinden oldu, neredeyse hayatından oluyordu.
İstifini bozmadan işini sürdürdü. Ucuz kahramanlıklar yapmadan, gerçek bir demokrat oldu. Barışı, insanca yaşamayı, hukukun üstünlüğünü savundu. AB'yi bu ilkeler nedeniyle benimsedi... Bundan hiç ödün vermedi. Ödün vermemesiyle de hiç övünmedi... Hayatı ve kariyeri boyunca çok saldırıya uğradı, üzüldü, bunu belli etmedi. Öngördükleri birer birer çıktı, bunları da kimsenin başına kakmadı.
2013 AB ile ilişkiler açısından çok hareketli geçmeye aday... Fransa, yeni açılımlara hazırlanıyor, Alman şansölyesi yakın bir zamanda Ankara'yı ziyaret edecek. Bütün bu iyi gelişmeler, Birand olmaksızın kim bilir nasıl bir buruk tat bırakacak, onu düşünüyorum...