Yunanistan'ın iflas etme tehlikesi geçici olarak ertelendi, AB içinde herkes çok rahatlamış gibi davranıyor. Büyük bir krizin eşiğinden dönüldüğü için tüm yetkililer birbirini kutladı. Bu görüntüyü bozmamak için Yunanistan'ın notu bile çok az da olsa yükseltildi, iflas eden ülke düzeyinden yatırımın riskli olduğu ülke konumuna yükseldi.
Bütün bu rahatlatıcı demeçler ve girişimler, piyasaları teskin etmek için yapılıyor. AB düzeyinde Yunanistan krizinin bir domino etkisiyle Portekiz, İrlanda ve hatta İtalya'ya sirayet etme riski azalmış değil. AB yetkilileri de bunun farkında ve bu tür bir ikileme düşmemek için neler yapılacağını çok ciddi biçimde tartışıyorlar.
Almanya, tüm Euro bölgesi ülkeleri çok ciddi bir sağlıklı bütçe politikası uygulamaya başlamaksızın ne Avrupa Merkez Bankası'nı güçlendirmek istiyor, ne de Eurobond'lar aracılığıyla borçlu ülkelerin kefaletini yüklenmeyi düşünüyor. Almanya'nın somut öneriler yapmadığı bugünkü dönemde, artık AB içinde Almanya'nın gölgesinde kaldığı ve siyasi liderlik vasfını giderek yitirdiği düşünülen Fransa devreye girdi.
Geçtiğimiz hafta, Başbakan Fillon'un isteği üzerine eski bakan ve senatör Jean Arthuis, hazırladığı raporu hükümete sundu. Bu rapor, yaşanan Euro krizinin nedenleri ve böylesi bir krizin bir daha yaşanmaması için hangi düzeyde ne önlemler alınması gerektiğine odaklanıyor. AB içinde herkesin birbiri ardından demeç vererek, var olan karışıklığı büsbütün artırdığı bir dönemde, Fransa'dan gayet ayrıntılı bir "yol haritası" çıkmış olmasının önemi yadsınamaz.
Arthuis raporu, önemli bir çelişkinin altını çiziyor: Euro, bir para olarak başarılı, ancak Euro alanı ekonomileri açısından aynı şeyi söylemek mümkün değil. Euro kullanımıyla üye ülkelerde son derece düşük faizlerle borçlanma imkânları oluştu, kimi üye ülkeler bunu kamu maliyesini sağlıklı hale getirmek ve geleceği hazırlamak için kullanmadılar ve aşırı borçlanma sarmalında kayboldular.
Rapor, Euro alanı ülkelerinin ekonomi politikalarını uyumlaştıracak mekanizmaların olmamasının, bugünkü krize yol açtığını saptıyor. Ancak analizi çok daha erken dönemlere götürerek, 1999'dan itibaren, Avrupa Komisyonu'nun çok zayıfladığını ve AB içinde üye devletlerin büyük ölçüde kendi başlarına hareket ettiklerini ileri sürüyor.
Avrupa Komisyonu, AB'nin en özgün kurumudur. Komisyon'un yetkilerinin artırılmasını istemek, çok daha federal bir AB'nin önünü açmak anlamına gelir. Rapor, Euro kullanan ülkeler için hükümetler üstü bir Ekonomi Bakanı atanmasını öneriyor, ayrıca Komisyon Başkanı ile AB Konseyi'nin daimi başkanlığının birleştirilmesi fikrini ortaya atıyor. Önerdiği değişiklikler, bununla sınırlı değil, Euro kullanan ülkeler için bütçe politikalarında, ulusal düzeyin ötesine giden bir istişari sistemden bahsediyor. 2004 ve 2007'de Yunanistan'dan gelen rakamlar konusunda AB üyelerini uyaran fakat sözünü dinletemeyen istatistik ajansı Eurostat'a ulusal ajanslar üzerinde çok daha etkin bir kontrol mekanizması getiriyor.
Bu önerilerin yarısı kabul görse, AB'de "Euro kullanan" ve "kullanmayan" üyelerden oluşan iki ayrı üyelik statüsü oluşur. Normal koşullarda böyle bir değişikliğin yapılması imkânsız denecek kadar zordur. Ne var ki çözüm arayışı bu kadar acil iken, Euro bölgesinin krizden çıkması için yepyeni reform girişimleri, yol haritaları ortaya atılması ve bunların kabul görmesi de şaşırtıcı olmayacaktır.