Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

İlerleme raporunun düşündürdükleri...

İlerleme Raporu geçen hafta yazdığımdan ve düşündüğümden çok daha güçlü biçimde gündemde yerini korudu. Gündemi işgal etmesindeki temel neden, raporun içeriği veya dış piyasaları etkilemesi olmadı. AB Bakanı ve Başmüzakereci Bağış'tan ortalama yurttaşa kadar herkes "AB ne yapmak istiyor" sorusunu sordu ve bu soruya hiçbir doyurucu, anlamlı yanıt bulamadı. Bu nedenle medyada ve kamuoyunda "yeter artık ama" diye tanımlanabilecek güçlü bir tepki oluştu, hâlâ da sürüyor.
Avrupa Birliği'nin bu raporu, aslında bu tür teknik çalışmaları yapmakla yükümlü olan ve AB'nin hem icra kurumu, hem de bürokrasisini oluşturan Avrupa Komisyonu'nun da hoşuna gitmemiş gibi duruyor. Genişlemeden sorunlu üye Stefan Füle, son derece kırgın ve üzgün bir üslupla Türkiye ile olan ilişkilerin son bir yıl içinde fevkalade umut kırıcı biçimde geliştiğini, daha doğrusu gelişemediğini söyledi. Bunu söylerken, aklında mutlaka Türkiye'nin de hedeflendiği bazı eleştiriler vardı, ancak satır arasında vermek istediği asıl mesaj, sanki kimi üye devletlerin Komisyon'a işini yaptırmadıklarıydı.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Bağış, İlerleme Raporu'na cevap olarak yaptığı açıklamada da Komisyon'un üstündeki bu haksız baskıya değindi. Genellikle çok düşük bir profili yeğleyen Komisyon Başkanı Barroso, geçtiğimiz haftalarda AB üye devletlerine çağrıda bulunarak "daha fazla Avrupa" istemişti. Daha fazla Avrupa, AB lügatinde her zaman temel "uluslar üstü unsur" olan Komisyon'un manevra alanının genişlemesi, Avrupa Parlamentosu'nun yetkilerinin artması, Bakanlar Konseyi'nde oybirliği usulünden giderek uzaklaşılmasıdır. Komisyon, bu açıklamasıyla, üye devletlerin uyguladıkları siyasi baskılardan şikâyetini, dolaylı da olsa, en sonunda dile getirmiş oldu.

Komisyon görevini yapamazsa...

Komisyon'un iyi çalışamaması, temel olarak AB genişleme sürecinin son derece sağlıksız gelişmesine yol açar. Türkiye konusunda, müzakerelerin yokuşa sürülmesi ve teknik olmayan, siyasi nedenlerle akamete uğratılması ciddi bir işbirliği isteksizliği doğurma tehlikesi taşıyor. Komisyon "uyumlaştırma" konusunda yol gösterici, aday ülke ile üye devletler arasında arabulucu rolünü oynayamazsa, siyasi çekişmeler mevzuat uyumunun yerini alır. Nitekim son bir senedir neredeyse sadece siyasi sorunlarla uğraşıyor, Türkiye'nin geleceği ve ekonomik gelişmesi için hayati önemi haiz bir dizi hususu gündeme dahi getiremiyoruz.
Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve siyasi gelişme düzeyine erişmiş herhangi bir aday ülke, bugün itibarıyla malların, kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda çok ciddi müzakere süreci içinde olurdu. Biz değiliz...

AB ilkeleri tartışmaya açık olmamalı

AB içinde uyum çalışmalarını teknik değil siyasi açıdan ele almak isteyen ciddi bir kesim var. Bu kesimin hedefi, AB ilkeleri çerçevesinde, Türkiye'nin başarılı olduğu konularda yeni fasıllar açmak değil. Daha ziyade bu ilkelerin dışına çıkarak, "Türkiye bölgesel güç oldu, öyleyse üyelik dışında, daha esnek bir statü onun için daha iyi olur" görüşünü gündeme taşımaya çalışıyorlar. Böyle bir anlayışın temsilcileriyle sağlıklı üyelik müzakeresi yürütülmesi de mümkün olmuyor.
Türkiye, çok ciddi ihtiyaç duyduğu demokratik, sosyal ve ekonomik standartlara yükselmek için AB normlarına uyum sağlama hedefine hala ihtiyaç duyuyor... Dünyada AB sistemi kadar esnek ve sağlam bir refah, istikrar ve çoğulculuk modeli bugüne dek oluşturulamadı... Bu nedenle AB hedefini terk ederek arzuladığımız çoğulcu, hukukun üstünlüğüne inanan, müreffeh, kendisi ve geçmişiyle barışık bir toplum oluşturmamız çok zor... Ne var ki AB sisteminin başarıyla çalışması ancak, adaylık aşamasında da, üye devlet aşamasında da AB ilkelerinden hiçbir koşulda ödün verilmemesiyle mümkün olabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA