Türkiye, son üç aydır bir toplumda çıkabilecek bütün siyasi felaketlerden nasibini aldı. Son derece zor ve saldırgan bir seçim ortamı, Silahlı Kuvvetlerin en üst düzeyinde istifalar ve rahatsızlık, birden patlayan PKK terörü ve kaybedilen onlarca insan hayatı, Kürt sorununda BDP'nin son derece radikal bir tavır alıp Meclisi boykot etmesi, Suriye'de patlayan ayaklanma ve binlerce insanın sınırı geçip Türkiye'ye sığınması, futbolda yaşanan skandal, AB ile bir yılı aşkın bir süre iki değişik başkanlık sonunda hiç bir başlık açılamaması, Güney Kıbrıs'ın köşeye sıkışmaya başladığı müzakerelerde denizde petrol arama konusunda yarattığı provokasyon bunlardan sadece bazıları...
Eskiden olsa, bu olaylardan sadece biri bile ciddi bir ekonomik ve siyasi çalkantıya girmemizi sağlardı. Oysa içinde bulunduğumuz siyasi ve ekonomik durum, güçlü bir hükümet, serinkanlı bir dış siyaset, güven veren uzun vadeli bir ekonomik strateji, azalan işsizlik, artan ihracat, yatırımlar ve yükselen kapasite kullanımı olarak özetlenebilir. Gündelik siyasetin karmaşası içinde, atılan adımlar yeterince anlaşılamıyor.
Siyasi istikrarsızlık olması için neredeyse her türlü neden varken, istikrarsızlık olmuyor. Bunun nedeni, sadece iktidarın yüzde elli mertebesinde oy desteği ile açıklanamaz. Öyle olsaydı, daha çok oy alarak iktidara gelen Macaristan Başbakanı Victor Orban'ın Fidesz partisi, inanılmaz bir siyasi istikrar sağlayabilirdi. Oysa Macaristan, siyaseten bir kış uykusuna yatmış, ekonominin hiç bir kıpırdama işareti vermediği son derece gergin bir atalet ortamında bulunuyor.
Yapısal reform
İşsizlik, AB içinde çok ciddi bir sorun. Özellikle de kronik işsizlik, toplumun bir kesimini sürekli olarak "sosyal yaşamın paryası" konumuna itiyor. Bu kesimin Fransa ve İngiltere gibi iki büyük ve zengin ülkede hangi sosyal patlamalara mal olabileceğini gördük. Türkiye'de ise, son derece namüsait bir uluslararası konjonktüre rağmen, işsizlik geriliyor. İşsizlik rakamları, aslında gündelik siyasi tartışmaların çerçevesinin dışında ele alınması gereken son derece önemli bir gelişmeye işaret ediyor.
Nedir bu gelişme? Türk toplumunun istihdam yapısı hızla değişiyor. Genç bir nüfus olmanın getirdiği, her sene daha fazla yeni istihdam yaratma gerekliliği bulunuyor. Hem tarım sektöründen gelen ve hizmetler sektöründe iş arayan nüfus, hem de istihdam piyasasına yeni giren genç nüfus, çok ciddi bir baskı oluşturuyor. Göreceli olarak niteliksiz işgücünün hizmet sektörüne yönelmesi, yapısal bir sorun oluşturuyor ve sürekli eğitim imkanlarının ne kadar önemli ve gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Kadın işgücünün istihdama katılımında da hafif bir artış söz konusu, ancak daha AB ülkelerinin düzeyinin neredeyse yarısındayız.
İstihdam piyasasında değişiklik
Türkiye'de yapılan altyapı yatırımları, yolların ıslah edilmesi, yurt içi hava ulaşımının çok ciddi biçimde artması, yeni ulaşım imkanlarının seferber edilmesi, aslında son derece önemli bir enstrümana işaret ediyor. Fiziki olarak hareketliliğin artması, istihdam piyasasında arz ve talebi buluşturmada son derece önemli bir rol oynayarak piyasanın derinleşmesini ve esnekleşmesini sağlıyor.
Eğitim konusu, çok hızlı biçimde nüfusu artmış Türk toplumunun geride kaldığı ve açıklarını kapatması en gerekli olan konulardan biri... Üniversite sayısının artması, tahsile devam etme olanaklarının çok esnek hale getirilmesi de bu anlamda istihdam piyasasını destekleyecek önemli unsurlardan biri olarak görülmeli. Ortaöğretim reformu belki de bu konuda en önemli yapısal enstrümanı oluşturacak.
Türkiye, yapısal bir değişikliğin temel adımlarını birer birer atıyor. Bu adımlar, toplumu daha açık, daha verimli, daha yaratıcı ve kendisiyle daha barışık bir yaşama götürmesi gereken adımlar. Her hal ve şartta, küreselleşen dünya ile daha ciddi biçimde eklemlenmeye ve rekabete göğüs germeye hedeflenen Türkiye'nin atması gereken adımlar.
Uluslararası konjonktürü tek bir kelimeyle tarif etmeye kalksak, "fırtına" sözcüğü çok yersiz kaçmıyor. Türkiye, bu fırtınada yolunu kendi sağduyusuyla bulmaya çalışan bir ülke konumunda... Zor bir dönemde zor bir değişimden geçiyoruz... Bu da siyasi ve ekonomik istikrarımızın önemini daha da vurguluyor...