Geçen hafta Newsweek dergisinde Türkiye hakkında bir geniş makale yayınlandı, derginin ana makalesi olarak... Medyaya pek yansımadı ancak hoş görülmesi çok zor bir üslupla ele alınmış, son derece taraflı bir yorumdan söz ediyoruz. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal alandaki bütün gelişmelerinden bahsedilir gibi yapılmış, ancak hemen sonra var olan sorunlar, son derece sistemli biçimde ülkeyi totalitarizme götüren bir iktidarın bilinçli adımları olarak gösterilmiş. İnanması güç ama yazıyı okurken sanki Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan'dan değil, Kuzey Kore ve Kim Jongİl'den bahsediliyor zannedebilirsiniz.
Newsweek, ABD'de liberal (olduğu varsayılan) önemli bir yayın organı. Türkiye'nin iç politikası ve gelişmesi konusunda bu denli çarpıtılmış ve taraflı bir yazı yazması, ancak hiç sevmediğim ve hiç kullanmadığım komplo teorileriyle açıklanabilecek gibi duruyor.
Neden böyle bir yazı itibarlı bir yayın organında çıkabiliyor? Neden Türkiye müttefiklerini bu düzeyde rahatsız edebiliyor?
Yeni uluslararası yönetişim şart
Türkiye, NATO içinde daima güvenilen bir müttefik oldu, dolayısıyla ABD'nin ileri karakolu yakıştırması, Türkiye için soğuk savaş döneminde sıklıkla kullanılırdı. Buna sanırım herkes çok fazla alıştı. Ancak bu dönem bitti. Artık yeni bir dönem var. İttifaklar hâlâ sağlam, ancak eskiden olduğu gibi yekpare bir "Sovyet tehdidi" yok. Dolayısıyla NATO içinde liderliği hiçbir zaman yadsınmayan ABD'nin tek başına yönlendirebileceği bir uluslararası güvenlik kavramı da oluşturmak kolay değil.
Yirmi birinci yüzyıl, hem bölgesel, hem de küresel anlamda yeni yönetişim biçimleri oluşturulması gereken yeni bir dönem. Hem küresel ittifakları sağlam tutacaksınız, hem de bölgesel sorunlar için bölge ülkelerinin yaratıcılığını ve yönlendiriciliğini kullanacaksınız.
Bu tabii ki kolay bir iş değil. Mesela Suriye sorunu, askeri girişimlerle çözülecek gibi durmuyor. Türkiye, bunun saptamasını çoktan yaptı ve tüm diğer alternatifleri kullanmayı tercih etti. Başarı sağladı mı? Evet demek çok zor, Baas rejiminin kendini reforme etme kapasitesinin kalmadığı açıkça görülüyor.
Ne yapmalı?
O zaman ne yapmalı? Libya'dan çok daha yoğun bir nüfusa ve iyi eğitilmiş orduya sahip olan Suriye karşısında askeri tehdidi masaya getirmek, hatta belki kullanmaya çalışmak, İsrail ve İran'ı da kapsayacak dev bir patlamanın fitilini ateşler mi? Bütün bu sorunları bir arada ele almak, çözüm üretmek ve istikrar ihraç etmek, Türkiye'nin bütün gücünü kullanmasını gerektiriyor.
Sadece Türkiye'nin bu gücünü geliştirmesi ve kullanması yetmiyor, ittifak içinde bulunduğu ülkelerin de benzer bir siyaset yaklaşımı içinde olmalarını da gerektiriyor. Sorun da zaten burada yatıyor. Soğuk savaşın bittiğini çok çeşitli platformlarda yirmi yılı aşkın süredir tekrarlayan ABD ve AB yetkilileri, hâlâ soğuk savaş dönemi saplantılarından tümüyle arınabilmiş değiller... Dış siyasette, Türkiye'nin geleneksel Batı ittifakı üslubu dışına çıkarak, mesela Gazze ablukasına her zeminde karşı çıkarak prestij kazanmasını da sindirebilmiş oldukları söylenemez.
Gelişmiş ülkelerin bu tepeden bakan yaklaşımı, daha çok mürekkep akıtacak muhtemelen... Uluslararası kredi şirketlerinin notlarından, AB müzakerelerine giden bir yelpazede, hem ABD hem AB kurumları ikilemlerle dolu siyasetlerinden vazgeçmek istemiyorlar. Ya notumuz Tunus düzeyinde kalıyor, ya da Kıbrıs konusunda bir anda "AB ülkesini işgal eden ordu" oluyoruz.
Bu strateji nereye kadar gider? Somali'yi bugünkü koşullarda ailesiyle ziyaret etme cesareti gösteren ve her gittiği Ortadoğu ve Afrika ülkesinde Türk bayraklarıyla karşılanan Recep Tayyip Erdoğan faktörü, yükselen Türkiye'nin simgesi olarak gelişmiş müttefiklerimizi rahatsız mı ediyor? Hiçbir AB ülkesi liderinin görmediği düzeyde kabul gören Başbakan'ın bu açıdan rahatsız etmesi belki de doğal...
Türkiye örneği, uzun zaman "İslam'ın demokrasiyle bağdaşması" olarak nitelendi Batı ülkelerinde... Şimdilerde bu niteleme çok sığ kalmaya başladı, çünkü Türkiye'nin çekiciliği giderek modernliğinden değil, gelişmişliği yanı sıra "insani" boyutları öne çıkaran ve komşularıyla üstten alan bir üslupla sakatlanmamış ilişkiler geliştirmesinden kaynaklanmaya başladı.