Türkiye'nin üyeliğinin tartışıldığı her platformda, mutlaka birileri "AB'nin hazım kapasitesinden" bahseder. Satır aralarında bunu, "siz ne yaparsanız yapın, bizim yeni bir üye almamız çok zor" diye okumak mümkündür. Ne var ki, bu bahane, AB bütünleşmesinin artık çok ötelerine giden bir sorun haline gelmeye başladı.
Uluslararası medyada Türkiye, artık daimi olarak gündemde duran bir ülke olduğu için, her gün çeşitli örnekler bulmak mümkün. Genel olarak Türkiye'nin geldiği noktadan sitayişle bahsediliyor. Bunun nedenleri çeşitli: Fazla veren bütçe, düşük kamu borç stoğu, parmak ısırtan büyüme rakamları, siyasi olgunluğu giderek artan bir toplum, çevresine hem istikrar ihraç eden, hem de giderek rol model haline gelen bir ülke... Bu unsurlardan biri ya da birkaçı sayıldıktan hemen sonra, "ama..." diye başlayan cümleler sıralanıyor. Bunlar anlamlı bir analiz yapmaktan çok, Türkiye'nin olumlu yanlarının ortaya çıkmasının yarattığı rahatsızlığı bastırmaya çalışan, yansız olmaktan ziyade yanlı olduğunu saklamaya çalışan cümleler...
Fransız basını...
Nouvel Observateur dergisinin başyazarı, efsanevi kalem Jean Daniel, hiç alışık olmadığımız biçimde Türkiye'nin Suriye politikasına methiyeler düzdü. Bunu herhalde dengelemek ihtiyacı hissedildi ki, bir hafta sonra, Türkiye'nin sınırda Suriyeli göçmenler için açtığı geçici barınma kampları hakkında gayet yanlı bir üslupla kaleme alınmış bir haber ortaya çıktı. Bu kamplardaki sığınmacı sayısı on binden yaklaşık sekiz bine inmiş, çünkü Suriyeli göçmenler verilen yemeklerden ve sağlık hizmetlerinden pek memnun kalmamışlar. Ayrıca Uluslararası medya ajanslarının da kamplara girişi yasakmış.
Bunu okuyan biri, yerlerinden yurtlarından edilmiş, canını kurtarmak için kaçmış kişilerden değil, sanki tatil köyü için yer ayırtmış ve servisi beğenmediği için tatilini yarıda keserek geri dönmüş turistlerden bahsedildiğini zannedebilir. Sığınma kampındaki kişilerin fotoğrafları ya da filmleri uluslar arası ajanslarca çekilirse, geri döndüklerinde Suriye Gizli Servisi sayesinde neler olabileceği nedense kimsenin aklına gelmez.
Jean Daniel, Suriyeli göçmenlere Türkiye'nin kapısını açmasını ve kamplarda misafir etmesini "engin bir âlicenaplık" olarak nitelemişti... Türkiye'nin gerektiği yerde Suriye rejimine sesini yükseltmesini de çok beğenmişti... Doksan yaşını geçmiş, bilge bir kalemin yazdıklarını silmek kolay olmuyor...
İngiltere'den garip sesler
Başka bir örnek İngiltere, gerek siyasi partileri, gerek kamuoyu eğilimleri açısından Türkiye'nin üyeliğine hiçbir zaman karşı olmamış bir ülke... Tony Blair başbakanlığı döneminde üyelik müzakerelerinin başlatılması için çok önemli destek vermişti. Ne var ki, son zamanlarda İngiliz basınında ilginç haberler çıkmaya başladı, Türkiye üye olursa İngiltere'ye kaç kişi göç edebilir sorusu soruluyor.
İngiltere'de göçmen olarak çok ufak bir Türk kökenli nüfus bulunuyor ve bugüne dek hiçbir sorun yarattıkları da vaki değil. Buna rağmen, Polonya üye olup da İngiltere geçiş dönemi sona ermeden
Polonyalılara serbest dolaşım hakkı verince, çok sayıda Polonyalı İngiltere'de iş buldu. Buldukları işler, genelde kalifiye ve ciddi eğitim gerektiren işlerden oluşuyor. Büyük ölçüde, mimarlar inşaat kalfalığı, mühendisler tesisatçılık yaparak önemli sermaye birikimi yapıyorlar ve Polonya'ya geri dönerek iş kuruyorlar. Bu aslında geçici bir durum, genelde üye olan ülkeler, ters göç olgusu yaşarlar, yani daha önce göç etmiş nüfus ülkelerine geri dönmeye başlar. İspanya'da, Portekiz'de ve Yunanistan'da bu hep böyle oldu.
O halde bu telaş niye? AB içinde bütün bu olanlar, aslında çok basit bir içgüdüsel tepkinin yansımaları: Fevkalade "oryantalist" biçimde, "siz ne zaman adam oldunuz da..." diye başlaması gereken cümleleri telaffuz edememenin yarattığı ciddi sıkıntının çeşitli tezahürü... Hazmetme kapasitesinin artması, böylesi bir süreci gerektiriyor muhtemelen: "üçüncü dünya ülkesi, ekonomisi felaket, demokrasisi berbat, ama müttefik olduğu için hoş görülmesi gereken" bir ülke konumundan, gerçek bir demokrasi olmaya giden yolda, bu tür beklenmedik değerlendirmeler ve haksız eleştirileri daha çok göreceğiz, hazırlıklı olmamız lazım.