Türkiye'nin Kıbrıs konusunda yapmış olduğu sert ve zamanlaması iyi hazırlanmış çıkış, tahminlerimizi doğrular biçimde AB içindeki ve dışındaki dengelerde ciddi sarsıntılar yarattı... Her şeyden önce, bugüne dek saklanan bazı düşünce ve tavırlar, bir anda kendilerine büyük bir ifade alanı buldular. Ermenistan Devlet Başkanı'nın "Ağrı Dağı'nı düşmandan kurtarmakla" ilgili açıklaması, eğer yalanlanmazsa ilerde Ermenistan açısından çok ciddi sorunlar yaratacaktır.
Benzer biçimde, ekonomisi zaten iflasın eşiğine gelmiş olan ve çok gergin zamanlar yaşayan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Birleşmiş Milletler'den başlayarak olabilecek her uluslararası kuruluşa Türkiye'yi şikâyet etmek için harekete geçti. Bu girişimlerinin pek sonucunu gördü denemez, ancak Hristofyas ile görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, kendisine BM Güvenlik Konseyi'nde destek vaat etti. Türkiye'nin çıkışını da "kabul edilemez" buldu.
İlginç bir biçimde, bu tür olguları genelde çok daha geniş ele alan Fransız medyası, bu konuda hemen hemen hiç haber yapmamayı tercih etti. Ermenistan'daki skandal da, G. Kıbrıs'ın itirazları da neredeyse hiç bir haber değeri yokmuşçasına göz ardı edildi. Elysee Sarayı'nda Hristofyas'ın kabulü bile, Fransız medyasını ilgilendirmedi.
Fransa'da Cumhurbaşkanlığı'nın (ya da daha doğru terimiyle Nicolas Sarkozy'nin) dış ilişkiler konusunda fevri çıkışları, çok azalmış olmasına karşın hâlâ sürüyor. Libya bombardımanı kararını Başkan'ın medyaya yaptığı resmi açıklama sonrası öğrenen Dışişleri Bakanı Alain Juppe'ye, Kıbrıs konusundaki tavrı soruldu mu bilinmiyor. Burada dikkat edilmesi gereken asıl husus, Cumhurbaşkanı'nın tüm Fransa'yı temsil ettiği gerçeği... Sarkozy'nin Türkiye'ye karşı olan aşırı sinirlenme eğilimi hafiflemediği takdirde, kalıcı ve derin bir bunalıma girecek olan da Türkiye- Fransa ilişkileri olacak...
Almanya'ya dikkat etmeli
Federal Almanya ile durum, çok daha değişik biçimde gelişiyor. CSU'dan çıkan çatlak bir iki ses dışında, Alman hükümeti Türkiye ile müzakereleri devam ettirme kararına bağlı olduğunu açıkladı. Bunun yanı sıra Şansölye Merkel, herkesin "sathi" bulduğu bir açıklama yaparak "Türkiye imzaladığı protokolü uygulamaya alırsa hiçbir sorun kalmaz" dedi. Bahsettiği protokol, Güney Kıbrıs gemi ve uçaklarına havaalanlarının ve limanların açılmasını kapsayan protokol...
Şansölyenin bu açıklaması, acaba gerçekten göründüğü kadar yüzeysel ve durumu geçiştirmek için bulunmuş bir formülden mi ibaret? Fransa'nın "Türkiye hiçbir zaman üye olmamalı" takıntısı yüzünden veto ettiği beş fasıl, Almanya tarafından destek görmüyor. Almanya, iyice tıkanıklığa girmiş olan ilişkilerde, Fransa'nın almış olduğu son derece tehditkâr tavırdan bir an önce uzaklaşmak istiyor mu?
İlişkiler nasıl düzelir?
Bütün bunlar bugün itibarıyla spekülatif düşünceler olmaktan öteye gitmiyor. AB içinde, Fransa ve Almanya'nın Türkiye'ye nasıl davranılması gerektiği konusunda ciddi biçimde sürtüşmeye gireceklerini düşünmek çok zor. Ne var ki, Nicolas Sarkozy, fevri siyasi girişimleriyle sadece Almanya'yı değil, tüm diğer ortaklarını da zor durumda bırakmaya devam ediyor. AB ile olan ilişkilerde, Türkiye'nin sürdürülebilir bir ortam yaratabilmesi için, Fransa ile var olan inanılmaz gergin ve hasmane havayı aşmak gerekli. Bunu, belki Sarkozy sonrası döneme bırakmak bir çözüm olabilir, ancak Nicolas Sarkozy'nin (muhtemel görünse de) seçimleri kaybedeceği hiçbir biçimde kesin olmadığı gibi, Cumhurbaşkanı'nın kişisel meselesi gibi sunulan bu tıkanıklığın, Sarkozy sonrasında nasıl hal yoluna gireceği de belirsizliğini koruyor.
Federal Almanya ile olan ilişkilerde, mutlaka bir hızlanma yaşanması gerekiyor. Fransa'dan çok farklı olarak, Almanya'da gerek siyasi hareketler, gerek kamuoyu Türkiye'nin AB üyeliğine kategorik olarak karşı değil. Fransa ile yapılacak (ve yapılması gereken) bir ateşkes için, bir an önce Federal Almanya ile sessiz ve derinden görüşmelerin götürülmesi, zamanlama açısından son derece uygun görünüyor.
Türkiye, inisiyatifi ele aldığı Kıbrıs çıkışında, bu inisiyatifi elinde tutmak ve devamlı ilk adımı atmak zorunda. Bugüne kadar, attığı adımların başarısız olduğu söylenemez. Ancak sonuç alınacak sürecin daha henüz başlarındayız.