Amerikan Türk Konseyi (ATC) toplantıları için Washington'da geçirdiğim dört günün sonrasında, bu satırları New York'a giden bir trende kaleme alıyorum. Her şeyin, bizim Avrupalı gözlerimize beş kere daha büyük göründüğü bu devasa ülkede, Türkiye ve AB'ye nasıl bakıldığını bir kez daha gördüm. Bu defa eski yıllara nazaran önemli değişiklikler var.
Her şeyden önce, ABD iç politikası karmakarışık. Cumhuriyetçi Parti'nin içinden çıkan son derece sağcı, hatta ırk ayrımcı diyebileceğiniz Tea Party hareketi, dış siyasette canı sıkkın olan Obama yönetiminin büsbütün gündemini geriyor. Yarı dönem seçimleri, Demokrat Parti'nin görece başarısızlığı ABD Başkanlığı'nın manevra alanını daraltmış gözüküyor. Bu hareket kabiliyeti daralması, ABD yönetimini kolektif biçimde politika oluşturmakta bir hayli zorluyor. Bu nedenle Türkiye konusunda her yetkiliden değişik bir analiz duymak mümkün oluyor.
ABD yönetimlerinin siyasi tavırlarındaki tek tip söyleme alışık olan bizler için, bu ahenksiz sesler bir hayli şaşırtıcı oldu. ATC toplantısında Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin tartışıldığı bir paneli yönetirken, bu karışıklığı iyice hissettim. Panele katılan Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Selim Yenel, eski Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Günther Verheugen ve ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan Güney Avrupa Bölge Direktörü Jess Bailey, son derece ilginç konuşmalar yaptılar.
"Türkiye'yi AB'ye siz anlatın"
ABD için Türkiye'nin önemi bir kez daha vurgulandı. Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasının vazgeçilmezliğinin altı çizildi. Hatta o derece ısrarla anlatıldı ki, Günther Verheugen dayanamayarak "ABD yetkililerinin Türkiye'ye atfettikleri bu stratejik önemi, AB'deki meslektaşlarıma daha iyi anlatmalarını arzu ederim" demek durumunda kaldı.
Bölgesinde giderek önemli bir güç olan Türkiye, ABD'yi rahatsız etmiyor. Rahatsızlık hissettikleri nokta, Türkiye'nin yeni oluşmakta olan bölgesel gücünü kullandığında, ABD ile bir çıkar çatışması yaşanırsa, bu tür sürtüşmelerin nasıl yönetilebileceği konusu. Güvenlik kalkanı ve orta menzilli füzeler konusunda, ABD'nin Türkiye'den çok büyük beklentileri var, Savunma Bakanı Robert Gates bunları olabilecek en açık siyasi üslupla dile getirdi. Bu konu olgunlaştığında, Türkiye'nin alacağı karar tüm ilişkilerimiz için önemli bir test olacak hiç şüphesiz. ABD için, Türkiye'nin AB ailesine mensup, önemli bir NATO müttefiki ve bölgesinin istikrar ihraç edebilen yegâne gücü olarak kalması son derece hayati bir anlam taşıyor. Geçtiğimiz dönemlerde, hemen her aşamada Türkiye-AB ilişkileri, ABD'nin aktif biçimde tavrını ortaya koymaktan çekinmediği bir alan oldu.
AB çalkalanıyor
Bugün de ABD'nin resmi tavrı değişmiş değil. Mesele, bu tavrın ne ağırlıkta ve ciddiyette ortaya konduğu. AB çok ciddi siyasi ve sosyal çalkantılara gömülmüş bulunuyor. Siyaseten göz gözü görmüyor diyebileceğimiz bir karmaşa yaşanıyor. Fransa, Romanya kökenli Romanları sınır dışı etmek için fişlemekte, İngiltere inanılmaz bir bütçe açığını kapatmak için kemer sıkma politikası ele almakta, Hollanda, Avusturya ve Macaristan, yükselen neo-nazi hareketler karşısında ne yapacağını bilememekte... Fransa'da grevler tüm yaşamı felç etti ve devam ediyor. Federal Almanya, çok daha istikrarlı ve sağlam bir gelişme gösteriyor. Ancak Fransa'nın isteğine boyun eğerek, İstikrar ve Büyüme Paktı için bazı düzeltmeleri kabul etmek zorunda kaldı.
AB'den böylesi bir dönemde, radikal çözüm önerileri üretmesini beklemek aşırı iyimserlik olur. Kıbrıs konusunda da Avrupa Parlamentosu'ndan yarar gelmeyeceği artık anlaşıldı. Bu aşamada, hem ABD'nin hem de Türkiye'nin, belki diğer tüm önceliklerini bir nebze erteleyerek, ikili ilişkilerine yeni bir hayatiyet kazandırmaları, bir anlamda "ittifak tazelemesi" giderek elzem bir hale geliyor. Türkiye ile ABD, belki de en güçlü oldukları bu dönemde, birbirlerine en fazla ihtiyaç duyar hale geldi. Bu süreç, iyi yönetilirse dünya ve bölge çıkarlarına yeni ufuklar açabilir.
Türkiye'nin AB için de, ABD'nin aktif desteğine ihtiyacı var. Geçmişte olduğu gibi, bugün de, Türkiye'nin AB ile sorunlarının çözüm anahtarı, büyük olasılıkla Atlantik ötesi bir ülkede saklanıyor. Ortadoğu sorunları için de Türkiye, ABD'nin bir türlü arayıp bulamadığı çözüm anahtarını avucunda tutmakta olabilir.