Ali Özgentürk, yıllardır tüm filmlerini izlediğim; sinemasının derinliğine, anlatım ustalığına, duygu yoğunluğuna hayran olduğum; ayrıca tanıma şansı elde edip dostluğunu paylaşmaktan da onur duyduğum biri. Geçtiğimiz günlerde, sevgili Ali Özgentürk'ün "Görünmeyen" adlı son filmini, 'saygıdeğer bir çabayla' İzmir'e yeniden kazandırılan Konak Sineması'nda izledim.
Ali Özgentürk filmografisinin en son ürünü "Görünmeyen"; geçen yıl İstanbul Film Festivali ' nde ve Adana Altın Koza'da, çok sınırlı sayıda festival seyircisiyle buluşabilmişti. 'İstanbul Avrupa Kültür Başkenti' desteğiyle çekilen film, kısıtlı imkanlar nedeniyle sadece üç kopya çıkabilmiş, seyirci için kendi gurbetine düşmüştü. Görünmeyen, nihayet çekildiği İzmir'de seyircisiyle kucaklaştı.
Film, etkileyici senaryosu, dokunaklı hüzün duygusuyla insanı çemberine alıyor. Sarıp sarmalıyor. Tarihi kişilik, ünlü Macar müzisyeni Bela Bartok'un yaşamına odaklanan filmde, 1930'lu yılların bazen paranoyaklığa ulaşan bir Türkiye portresi arka fonda.
ANADOLU YOLLARINDA
Avrupa'da, Nazilerin vahşi savaş tamtamlarını yeni çalmaya başladığı 1936 yılı.
Bela Bartok, Paris'te dinlediği içli bir türkünün peşine düşüp Türkiye'ye geliyor. Anadolu topraklarında, Anadolu köylüsünden türkü kayıtları topluyor. Hikaye bu yanıyla gerçek, diğer yanıyla günümüzle iç içe geçmiş bir kurguyu beyaz perdeye yansıtıyor.
Nazi karşıtı besteci Bartok'un, Anadolu'da dolaşmasıyla başlayan olaylar zinciri, senaryoyu yazan Özgentürk tarafından, usta işi kurgu ile seyirciye aktarılıyor. Birbirlerine aşık Ebru ve Recep, delikanlının ailesini ziyaret etmek için, Anadolu yollarına düşüyorlar.
Çok güzel geçişlerle, her ikisinin dedelerinin hayatlarının, günümüzden 70 yıl önce Bela Bartok'un Anadolu yolculuğu ile nasıl kesiştiği, esrarlı bir sinema diliyle yansıtılıyor. Her iki dedenin, 1936'da neler yaşadığını, günümüzden geriye dönerek, iki torunun üstü örtülmüş gerçeğin peşine düşmesiyle öğreniyoruz. Türkiye'nin tek partili dönemine, ardından yaşanan darbelere, faili meçhul cinayetlere gönderme yapan film, ülkenin geleceğe miras kalan bu hüzün veren yanını, bir hikayede bütünlemeyi başarıyor.
İYİ Kİ YAPMIŞ
Özgentürk'ün, yıllar önce dedesinin günlüğündeki sayfadan yola çıkıp yazdığı yenilenen senaryo, yıllar sonra bir Bela Bartok duygusuyla harmanlanmış, sarsıcı bir filme dönüşüyor beyaz perdede. Film sonlandığında, acılarla mecnunlaşmış ülkenizi hem çok seviyorsunuz, hem de önleyemediğiniz buğulu hüzün duygusu, türkülerin şemsiyesi altında, gözyaşı ile bağdaş kurup çöküyor ruhunuza.
Ali Özgentürk, büyük sinemacı, iyi ki bu filmi yapmış. İyi ki sinema tarihine bu notu düşmüş. Udo Kier ve Ahmet Mekin başta olmak üzere, harika oyunculuklar da içeren böylesi kocaman bir filmin, az sayıda insanla buluşması ise; filmin değil, sinema endüstrisinin sorunu.
İZMİR'İN ŞANSI
Film, İzmir Gödence Köyü ve dolaylarında çekildi.
İzmir'in, yakın çevresiyle birlikte doğal bir sinema platosu olduğunu düşünürüm yıllardır.
Filmde Anadolu'dan farklı kesitlerin canlandırıldığı Gödence ve çevresinin ışığı o kadar güzel ki, hemen doğanın kollarına bırakıyorsunuz kendinizi.
Acaba "Görünmeyen" gibi örnekleri çoğaltarak, İzmir'i İstanbul'dan sonra sinema endüstrisinin (aynı zamanda televizyon dizilerinin) parçası haline getirmeye yönelik çaba gösterilmeli mi?
Kanımca "tesadüfe" bırakarak değil, elbette somut plan çerçevesinde, ciddi çaba gösterilmeli.
Konak Belediyesi'nin, film çekilirken verdiği lojistik destek, geçtiğimiz günlerde de filmin galasını İzmir'de gerçekleştirmesi, nasıl bir yol izleneceğine dair iyi bir örnek, kutlanması gerekir aslında. Ama İzmir'in sinema endüstrisinin parçası haline gelmesi için, bu ve benzeri örnekler yetmez, daha çok destek ve bu konuda bir master plan gerekir.
Sevgili Ali Özgentürk'ü, 'görünen' bir saygıyla selamlıyorum.
Not: Filmin gösterimi, Konak Sineması'nda sürüyor.