DÜN bu yazıyı yazdığımız saatlerde, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik gerçekleştirilen operasyon kapsamında gözaltına alınanlardan, aralarında Genel Sekreter Yardımcısı Erhan Bey'in de bulunduğu 19 kişi savcılığa sevkedilmişti.
Savcılık sorgusu sonunda 4 kişi serbest kalmış, 15 kişi tutuklanması istemiyle yargıç önündeydi.
Yazıyı bitirirken, üçüncü adliye süreci sonucunun ne olacağını bilmiyorduk. Hukukun üstünlüğüne, adaletin terazisine güveniyoruz.
Hukuk, adalet kavramları, hepimize gerekli. Günahsız, masum tek bir insanın bile, hassas süreçte zarar görmesi, haksız yere suçlanması, herkesin içini çok acıtır. Yani özenli olmak gerekli. Ama bu yaklaşım ile birlikte yargı sürecinde; eğer 'olası suistimal örnekleri, ciddi deliller, kamunun bilinçli zarara uğratılmasına yönelik somut tablo şekillenirse', kim ne diyebilir ki!
Bu konuda iyi niyetli, ama çok aceleci yorumlar yapılıyor.
Yorumlar, bütün anlamlarıyla erken.
Özellikle medyamızın; 'yargıç', 'savcı' ya da 'avukat' rollerini üstlenmesi, bana hiç sağlıklı gelmiyor. Bunlar hukuk dışında değerlendirmeler.
Kişilerin 'yargılamaları sonlanıncaya kadar masum olduklarını' unutmadan; konuya sahici, sağduyulu ve sadece hukuk boyutu ile yaklaşmalıyız.
Gelişmeleri siyasallaştırmak ise galiba en kolay çözüm.
Şunu da vurgulayayım; yansıyan bilgilerden, gözaltına alınan kişilerin 'kamu zararı' iddiaları dışında, yaptıklarından 'kişisel menfaat' sağladıklarına ilişkin şimdilik bir veri yok gibi.
Doğru, objektif değerlendirme yapabilmek, süreci net analiz edebilmek için; beklemek gerekiyor.
En iyisi ilk tutuklamaları içeren 'iddianamelerin' acilen hazırlanması. Hem suçsuz insanların masumiyetinin anlaşılması, hem de varsa suçun somut deliller ile sergilenmesi için.