Geçtiğimiz cumartesi günü, İzmir'de çok özel bir açılışa katıldık. İzmir'in kent hafızasında önemli yeri olan Fransız Konsolosluğu'nun tarihi binası, yeni işleviyle büyük anlam kazanarak, İzmirliler ile paylaşıldı. İzmir'in son 136 yılına tanıklık yapan, yani 7 Eylül 1875 yılında Fransız Hükümeti'nin hizmetine verilen bu bina, artık hem Fransız Konsolosluğu, hem de Arkas Sanat Merkezi olarak anılacak.
Bina 1904 yılında, depremde zarar görmüş, ancak 1905-1906 yıllarında yeniden yapılmıştı. Bina kendisini İzmir yangınında da korumayı başardı. 1924 yılındaki İzmir yangını, 19. yüzyılın başlarında dönemin ünlü Fransız tiyatro sanatçısı Sarah Bernhart'ı sahnesinde ağırlayan İzmir Operası'nı (Le Grand Theatre de Smyrne) tarihin karanlığına gömdü. Ama ünlü opera binasının yanıbaşındaki Fransız Başkonsolosluk binası, talihin yardımıyla kendisini büyük yangından kurtardı. Bina günümüze kadar İzmir'de Fransız yurttaşlarına hizmet ederek varlığını korudu.
MUHTEŞEM SONUÇ
Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas, bir süredir İzmir'de sanatsal alanda kalıcı özellik taşıyacak, kentin kültürel hayatını evrensel anlamda teşvik edecek, nitelikli, kendisine yaraşır bir proje peşindeydi. Arkas, sonunda Fransız Konsolosluğu'nun denize bakan, kullanılmayan bölümünün sanat merkezi haline getirilmesi düşüncesini projelendirdi. Fransız Hükümeti'ne sunulan proje sonucu, binanın denize bakan bölümü, 'konsolosluğun tümünün restorasyonu' şartıyla, kültürel ve sanatsal etkinlikler için 'kiralama' yöntemiyle, Arkas'a uzun süreli tahsis edildi.
Aralık 2010'da projelendirilen bina, restorasyonunun ardından cumartesi günü hizmete açıldı. Şimdi ön bölümü konsolosluk, deniz tarafı da Arkas Sanat Merkezi olarak kullanılacak. Kanımca Arkas muhteşem bir iş yaptı. Çünkü hem İzmir'in 136 yıllık çınarı konumundaki güzel tarihi binanın restorasyonu gerçekleşti hem de kente tam merkezde evrensel standartlarda, çok şık bir sanat merkezi kazandırılmış oldu.
KESENİN AĞZINI AÇACAK
İzmirliler bu güzellik nedeniyle, Lucien Arkas'a teşekkür borçlu. Arkas, bu anlamlı proje için ciddi bir bütçe ayırdı; bundan sonra da sanat merkezinin 'aynı kalitede sürdürülebilir kılınması' için, doğal olarak kesenin ağzını açık tutacak. Kentin sanat hayatına ciddi katkı getirecek bu kalıcı örnek ile gurur duyulmalı. Koleksiyonculuğu hiç bir zaman bir toplama uğraşısı olarak görmediğini vurgulayan Lucien Arkas, sanatın izlediği seyri, disiplin çerçevesinde tutabilmek bilinciyle, çeyrek asırdan fazla süren ciddi uğraş neticesinde, 'Türk Resmi' ve 'Avrupa Resmi' olarak iki ana başlık kapsamında bir Arkas Koleksiyonu yaratmış.
Bay Lucien'in bugün dokuz yüzü aşkın sanat eserinden oluşan Arkas Koleksiyonu, Türkiye'nin nadide sanat koleksiyonlarının başında sayılıyor. Arkas Sanat Merkezi işte bu koleksiyondan seçilmiş 'post-empresyonist' eserler sergisiyle gerçekleşti.
NEREDEYDİLER!
Arkas Sanat Merkezi'nin ilk sergisi, değişik disiplinleri benimseyen ancak bağımsız görüşlerini dayanışma örneği ile paylaşmaktan çekinmeyen "Post- Empresyonist" dönem sanatçılarından Maxime Maufra, Louis Anquetin, Émile Bernard, Maurice Denis, Maurice Vlaminck, Édouard Vuillard, Louis Valtat gibi isimlerin önemli eserlerinden oluşuyor.
Sekiz yıl İstanbul'da yaşadım. İstanbul'un kültür sanat hayatını, içinde olarak kokladım. Şunu rahatlıkla öne sürebilirim. Eğer bu düzeyde güçlü, etkili, çok değerli bir sergi, aynı sayıda eser ile İstanbul'da açılsaydı, kesinlikle ortalık ayağa kalkardı. Ama İzmir'de, o açılışta bulunması gerekenlerin tümünü bile ne yazık ki göremedik. Bu da İzmir'imizin eksikliği, yapılan işin öneminin yeterince algılanmamasıyla ilgili.
SON SÖZ: İzmir aşığı Lucien Arkas'ı, kente kattığı bu güzellik nedeniyle, ayakta alkışlıyorum.