Masamda birikmiş kitaplar.
Kitaplardan biri, Kenan Işık'ın denemeleri: "Geçip Gitti Kirpiklerimin Arasından"
Çoğumuz, çoğunuz; Kenan Işık'ı televizyonlardan tanıyoruz. Sunduğu programlardan, dizilerden.
Aslına bakarsanız, Kenan Işık 17 yaşında adım attığı Türk tiyatrosunda, ciddi izler bırakmayı sürdüren, derinlikli bir sanatçı. Tiyatro yaşamında yüze yakın oyunda; yazar, yönetmen ya da oyunculuk yapmış biri. Oyunlarından, "Behçet Bey'in Fötr Şapkası", "Bebek Uykusu", "Aşk Hastası" hatırladıklarımız. Dev bir Ahmet Hamdi Tanpınar romanı "Huzur"u oyunlaştırıp, sahneye koymuştu mesela. Sonra Karen Blixen'in "Ölümsüz Öykü"sünü. Bizden Turhan Selçuk'un o unutulmaz çizgi romanı "Abdülcanbaz" ı. Çok ödüllü sanatçı Kenan Işık; "Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Avrupa Ödülü"ne layik görülmüştü bir dönem.
***
Kırmızı'dan yayınlanmış kitabındaki denemeleri arasında keyifle dolaşıyorum Kenan Işık'ın.
Duyarlı, sahici, en önemlisi yerli satırlar bunlar. Sıkı zekanın, nitelikli sanatsal algının, bilginin yaratım sürecinin ardında; "yerli düşünen", "yerli olabilen" bir adam.
Hani biz kendimize, hep Batı'nın kıstaslarıyla, karşılaştırmalı bakmayı severiz. Kendimizi kıyaslamayı! Edebiyatta, sanatın bütün alanlarında, fikir dünyasında, yıllarca böyle oldu. Bu nedenle, bazen kendi değerlerimizden, tarihimizden koptuk. Anadolu'nun algısını, anlamakta zorlandık. Solcusunun da eksiğiydi, sağcısının da 'yerli olamamak'. 'Yerli düşünmemek'.
İşte Kenan Işık'ın denemelerinde, bu 'yerli tadı' hissediyorsunuz. Işık, söze "Yaşam, menzili ölüm olan bir yolculuktur" diye başladığında; Şeyh Galip'ten yeri geldiğinde Shakespeare'e de uzanan göndermelerle; insanlığın düşünce dünyasının tuğlalarını, birbiri ile bütünlüyorsunuz. Anadolu'dan, Yunus'un ışığına dokunuyorsunuz.
***
Kenan Işık'ın çevirisinden 'önsöz' niyetine "O günler geçip gitti" diye başlayan, güzelim bir Furuğ Ferruhzad şiiri kucaklıyor kitapta ilk olarak sizi.
Bu ilk adımdan zaten kitap belli ediyor kendisini. Farsçanın büyülü, büyük şairi Furuğ, 35 yıllık kısa, trajedilerle bezenmiş buruk ömründen, hüzünle sesleniyor insanın kendi Doğu'suna doğru. Ardından kırık bir 'sevgililer günü' yazısı. Tanpınar'ın Huzur'u. Mümtaz ve Nuran'ın iflah olmaz 'huzursuzluk' ile dolu aşkları.
Ve Tagore'un 'Gitme aşkım benim...' diyen şiiri...
Sonra "Doğanın yegane hakimi zorba insan..." diyen Kenan Işık.
Baharı tanımlarken; "Çünkü yeniden doğuşun olduğu kadar, bitişlerin de mevsimidir bahar. Ölümlerin..." diyebilmek mesela.
***
"Sisli Puslu Havalar" başlıklı ama günümüz için de tazeliğini koruyan bir yazı sonra.
"İyi demek kötü demek
Kötü demek iyi demek
Sisli puslu havalarda
Kanatlanıp uçmak gerek" dizeleri...
Shakespeare'in iktidar üzerine yazılmış ünlü oyunu Macbeth'in cadılarının söylediği yukardaki sözleri anımsatmış Kenan Işık... "Cadıların temel işlevleri budur.
Sisli, puslu havalarda kanatlanıp uçmak ve uçurmak" demiş ardından.
Öyle değil mi gerçekten de; buğulu bir ülke tablosunda, Susurluk'tan günümüze uzanan, ama taşları hep karanlıklar ile dizili, bazen kanın ve cinayetlerin gölgesindeki cadı kazanı...
Hep değişmeyen bir gerçek: "Ülkemiz sanki bir Macbeth dekoru gibi."
***
Kitabın yanında bir de üç şiirlik bir CD. Furuğ'dan Önsöz'ü okuyor Işık. Şiirle akarak.
"Küçük Önemsiz Şeyler" başlıklı yazı ile sonlanmış Kenan Işık'ın denemeleri.
Adını ilk kez duyduğum Constanio Suasnaur'dan;
"Otellere bakıyorum
Bir iş bulayım da karnım doysun, diye
Yok...
Dolanıyorum çarşı, pazar hep aynı
Yok..
Tek sözcük 'yok'
Sokaklarda
Yok, yok, yok..." diye seslenen dokunaklı dizeler. Küçük, önemsiz sandığımız şeylerin hüzün veren 'hazan' toplamı.
Oralardan yola çıkıp, aslında koca bir yaşamı, bir coğrafyayı, bir ülkeyi, hatta dünyayı anlayabileceğimizi; anlayan, anlatan Kenan Işık.
Sevgili Kenan Işık, daha çok yazmalı...
Evet. Sesimi duyan var mı?