Başlık bana ait değil. Dünkü Akşam Gazetesi'nde yazar Cemalettin Taşcı atmış bu başlığı. Taşcı, Türk medyasında ilgiyle izlediğim yazarlardan. Gazeteci kökenli olduğunu sanmıyorum. Ama köşesinin içeriği dolu, kendisini yenileyen, bilgisini gündelik hayatla bütünleştiren bir isim. Dün de "Hangi İzmir?" diye soran bir yazı kaleme almış.
Son dönemde benzer soruyu soran tüm yazılarda, giderek soğukkanlılıktan, sağduyudan, nesnel bakış açısından uzaklaşma görüyorum. Derdim, kesinlikle "Hangi İzmir?" başlıklı yazıya karşı bir yazı kaleme almak değil. Çünkü yazıda katıldığım noktalar da var. Derdim, İzmir'i kendisine dert edinen sevgili yazarlarımızın, 'nesnel bir çizgide' durabilmelerine katkıda bulunmak. Cemalettin Taşcı'nın yazısından bir paragrafı örnek vereyim:
***
"İzmir öyle güçlüydü, İzmir'e yerleşeni tez vakitte İzmirlileştiriyordu. Ama hatırlatayım, İzmirlilik öyle Sartre'lar, Camus'lar okumak falan değildi.
Ben Sartre'ları, Camus'ları yaz tatillerinde, Ankara'dan yanımda getirmek zorundaydım. Çünkü İzmir'de bulmak müşküldü. Hala da müşkül."
Nedenleri, bir başka yazının konusu; yazarın
'İzmir'in İzmir'e yerleşeni tez vakitte İzmirlileştirmesi', sonraki satırlarında kendisi katılmasa da; günümüz için hala geçerli.
Ama Taşcı'nın yukarda aktardığım diğer cümlelerini anlamakta güçlük çektim.
Cemalettin Taşcı, kendisinden örnek vermiş, zorunlu olarak benzerini yapayım: Ömrümün büyük bölümünü geçirdiğim İzmir'de, Eczacıbaşı İlkokulu'nda okuduğum, Bayraklı'da oturduğumuz çocukluk yıllarımı, çok iyi hatırlıyorum. Yani 1967 ve sonrası.
İş Bankası'nda yöneticilik yapan, okumaya meraklı olan, rahmetli çok sevgili babam, o yıllarda Taşçı'nın sözünü ettiği o kitapları, üstelik Fransızcası'ndan okuyordu. İhtimalen Fransızca kitapların bir bölümü, babam tarafından İzmir Fransız Kültür Merkezi'nin zengin kütüphanesinden ediniliyordu. Ama aynı kitapların, Türkçesi de okunuyordu. Çünkü babamın kendisinden daha genç, Fransızca bilmeyen bazı arkadaşlarıyla, o kitaplardan yola çıkılarak yapılan
'varoluşcu' sohbetlerine kulak dolgunluğum, çocukluğumun naif haritalarında saklıdır. Hele ki o kitapların, günümüz İzmir'inde bulunmasını, hala
'müşkül' gibi görmek,
'İzmir'i hiç bilmemek ya da bildiğini sanmakla' eşdeğer.
***
Yazarın iyi niyetli yazısına, saygıyla yaklaşıyorum ama içimden
'artık bu kadarına da pes doğrusu' diyerek! Yazarın değindiği,
'ODTÜ diplomasını cebine koyduktan' sonra, iş bulamaması nedeniyle, sadece İzmir'de kalmak uğruna,
'dondurmacılık yapıp, kıraathane işleten' insanlar örneği,
'İzmir'i anlamak ve anlatmak için' yetersizdir. Çünkü cebinde ODTÜ diploması olan ya da olmayan, çok başarılı girişimci ataklarıyla, ihracat rekorları kıran firmalar kuran, insanlar da vardır İzmir'de. Bu nedenle bu örnekler, ana hedef öyle olmasa da,
'İzmir'i değersizleştiren' örnekler. (Elbette İzmir'deki işsizlik oranının, Türkiye ortalaması üzerinde olduğunu bilmeme rağmen, böyle yazıyorum. Çünkü her ikisi farklı tablolar.)
İzmir'e objektif ama aynı zamanda kente katkı getirecek ciddi
'eleştirel' bir bakışla yaklaşmak isteyenlere tavsiyem, geçtiğimiz aylarda yayımlanan
'Değişen İzmir'i Anlamak' adlı kitabı
(Phoenix Yayınevi) okumaları. Bir de samimi olarak vurgulamalıyım ki; özünde benzeri yazıların
'bilinçaltından sızan', ciddi bir
'İzmir özlemi' görüyorum. Sanki 'bu şehir arkalarından geliyor' gibi. Bu nedenle, bugünlerde taşların yerine oturmadığı ya da eksik kaldığı bir İzmir yazısı okuduğumda, aklıma hemen Kavafis'in
Şehir adlı şiiri geliyor:
Şehir
"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim," dedin,
"bundan daha iyi başka şehir bulunur elbet. Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam, kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün, boşuna bunca yıl tükettiğim ülkede."
Yeni bir ülke bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma
- Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.