Ses, kapanır sessizliği üzerine... Bir anne, çığlığını kapatır sütü ağzında kurumuş bebesinin yüreğine... Bir baba, şefkatini kapatır kör bir kurşun tam değecekken oğlunun bedenine... Anneler ve babalar kapanırlar çocuklarının hasret ve sevgisine savaşın zulmü ve zulmetiyle kararmış olsa da yürekleri... Ses, kaybolur suyun ve ateşin kalbinde, yeryüzünün ve gökyüzünün bedeninde... Ses, yalnız ve yalnız çocukların bedeninde ve yüreğinde kaybolmaz. Bu ses "savaş"ın sesi, "barış"ın sessizliğidir... Filistinli çocukların sesi ve sessizliğidir... O çocuklar, "savaş" yetimi, "barış" öksüzüdürler Filistin'de... Gülüşlerinde "savaş"ın silinmez izini de taşıyarak ellerinde uçurtma yerine kaldırım taşları ile dev misali tankların önünde durmaktadırlar. Çektiği ve çekeceği acıları, dünyanın en değerli elmasıyla ölçülemeyecek gülüşüne gömmüş, asla vazgeçemeyeceği bir "oyun"un düşünde, anayurtlarının adresini aramaktadırlar. Neler görür uykusunda o çocuklar? Neler düşer uykusuzluklarının uçurumuna? O çocuklar, Filistinli çocuklardır.
Sabahın kapısını bekler, akşamın penceresini açar gibi, her gün ve her gece ölümün menzilinde duran çocuklardır. Beklerler sabahın ve akşamın kapı önünde: "Barış", bir damla su olsun, yağsın diye gülüşlerine... Bir çakıl taşı olsun, düşsün diye uykularına... Gökyüzü oyunlarının "ebe"si olsun diye... Yeryüzü konsun diye düşlerinin kanatlarına... Ama "ölüm", bir üvey kardeş olarak yazdırır adını künyelerine... Çocukluklarının bir kardeşi de ölümdür bu yüzden... Filistinli çocuklardır onlar...