Brad Pitt'in harika oyunuyla seçkinleşen Killing Them Softly- Kibarca Öldürmek, yazımda da belirtmiştim, şu sözlerle biter: "Amerika bir ülke değil, bir şirkettir. Toplum yoktur, bireyler vardır".
Sertliğe bakar mısınız? Siz örneğin bizde bir filmde "Türkiye bir ülke değil, bir şirkettir" dendiğini hayal edebilir misiniz? Kimbilir nasıl tepki alırdı, tüm sanatçılar kendilerini yargının önünde bulurlardı. Oysa ABD'de kimsenin kılı kıpırdamadı, hatta film Cannes'a bile katılıp ödül aldı.
Niyetim elbette Amerikan demokrasisini ve onun zaten bilinen mantığını övmek değil. Sadece hayretimi belirtmek istiyorum: ABD'de kimsenin aldırmadığı bir film, Türkiye'de -başka nedenlerle de olsa- bir bakanın, hem de kültür bakanının böylesi ağır eleştirilerine uğruyor, hatta yasaklanması bile öneriliyor diye... Ama hakkaniyetli olmak için belirteyim: olaydan ve benim ve bir avuç yazar arkadaşımın (Hürriyet'de çıkan) Ertuğrul Günay'ı eleştiren sözlerimizden sonra, cep telefonumda bakanlıktan Süha Bacanaklı'nın bir mesajını buldum. Yazdıklarının en önemlisi, bakanın 'yasaklanmalı'sözünü sadece TV gösterimleri için sarfettiği. Belirtmek isterim.
Goodbye Patti, elveda Şenay
Patti Page, 1927 doğumluydu. 11 çocuklu bir ailenin kızı, billur gibi sesiyle 40'ların sonlarında plak yapmaya başlamış, tam 1950 yılında The Tennessee Waltz adlı klasik 'country' bestesine getirdiği yorum, müzik tarihinin en çok satan plaklarından birine dönüşmüştü. Hep öyle sürdü: Mama From the Train'den Allegheny Moon'a, Go On with the Wedding'denStrangest Romance'e, Changing Partners'dan Old Cape Cod'a... Çocukluğumun kırılan bir 78'liğinde kalan Oo! What You Do to Me tangosunu yıllar önce Toronto'da ünlü Sam's Place dükkânında bulunca nasıl sevinmiştim!. Önümüzdeki Grammy törenin de onur ödülü alacakmış. 86 yaşında... Biraz geç kalmamışlar mı?
Şenay ise bizden bir dram. 70'ler boyu çoğu Arzu Film komedilerine eşlik eden Sev Kardeşim, Hayat Bayram Olsa vb. umut ve neşe saçan şarkıların yaratıcısı, çok sevdiği eşi, değerli müzisyen Şerif Yüzbaşıoğlu'nun 1981'deki erken ölümünden sonra dünyadan kopmuş, yıllardır insan içine çıkmamıştı. Ve 62 yaşında aramızdan ayrıldı. Aşkın böylesi!... Kaç zamandır Şenay klasiklerinin bir CD'de toplanmasını diler ve yazarım. Umarım artık, Hakan Eren mi olur, Hasan Saltık mı, biri bunu gerçekleştirir.
Depardieu, Moskova'ya!..
Bizim gençliğimizdeki sağcı mitinglerde militanlar, tanınmış solcular için Moskova'ya, Moskova'ya! çığlıkları atarak yürürlerdi. Şimdi Fransa'da da neredeyse ayni şey oluyor, tüm medyada ünlü aktöre zaten yeni pasaportunu Putin'in elinden almak üzere gideceği anlaşılan Moskova davetleri yapılıyor.
Ne tuhaf ki bu gidişin nedeni, bu kez solculukla ilişkili değil. Hatta tümüyle kapitalist. Sözümona Gerard orada servetini açgözlü Fransız bürokratlarından koruyacak, devlete vermek yerine rahatça harcayacak.
Ama nereye, nasıl? Bol bol votka içip havyar mı yiyecek? Place de l'Opera yerine Kızıl Meydan'da dolaşıp April in Paris yerine Moscow Nights şarkısını mı söyleyecek? O ılıman iklim yerine Rus ayazına alışacak mı? Artık komünizm olmasa da, bu kez mafyaya teslim olmuş mutsuz bir toplumda, Fransız usülü özgürlüğü aramayacak mı?
Ve de vatan dediğimiz şey sadece şiirlerde kalmış, modası geçmiş bir kavram mı?