Selanik şenliği kuşkusuz ki Balkanlardaki en büyük, kapsamlı ve ciddi sinema etkinliği. Hatırlıyorum da, birzamanlar İstanbul festivalini o düzeye çıkarmak başlıca amacımızdı. O amacı çoktan aştık, İstanbul daha da büyüdü. Ama Selanik'in sinema sanatına ciddi bakışı, geçmişten günümüze giden bir çizgideki gösterileri, büyük ve genç bir kitleyle kurduğu ateşli ilişki de azalmadı, hatta artarak sürdü.
Bu yılki 52. şenlikte ayni özellikler vardı. 15 filmin katıldığı bir yarışma, 64 filmlik geleneksel Open Horizons - Açık Ufuklar bölümü, yine geniş bir Balkan Survey - Balkanlara Bakış bölümü, 2011'in Yunan Filmleri, Forum'un deneysel çalışmaları, kısa filmler. Ve de Avusturyalı Ulrich Seidl, Danimarkalı Ole Christian Madsen, İtalyan Paolo Sorrentino, Amerikalı Sara Driver, Türk Erden Kıral ve Yunanlı Constantin Giannaris için yapılan kapsamlı toplu-gösteriler.
Özellikle yarışmanın çok düzeyli olduğunu söyleyebilirim. Kendi adıma, aykırı bir ilişkiyi anlatan hüzünlü İrlanda 'yol filmi' Behold the Lamb, kırsal kesimde isyankar bir genç kızla inatçı babasının ilişkisini sunan Çek filmi Dom / Ev, Çernobil felaketinden sonra sönen yaşamları ve birtürlü o uğursuz coğrafyayı terkedemeyen bir genç kızı anlatan Fransız- Ukrayna yapımı The Land of Oblivion / Unutuş Ülkesi, 40'lı yılların Meksika'sında ayakta kalmaya uğraşan, çocukluktan yeni sıyrılmış bir gencin büyüme öyküsünü anlatan Meksika filmi Burros / Eşekler'i çok beğendim.
Ayrıca kusursuza yakın birer insan portresi çizen iki filmi de: kariyerinin sonuna gelmiş bir araba satıcısının dramını anlatan Kanada filmi Le Vendeur / Satıcı ve polis ateşi sonucu sakat kalmış bir adamın hazin öyküsünü anlatan ve gerçek kahramanın oynadığı belgesel/dram karışımı Kolombiya filmi Porfirio. Ama belki en çok, tecavüz olayına kadınca olmayı aşıp son derece insanca bakmayı bilmiş Alman filmi Der Brand / Ateş'i sevdim. Hepsini İstanbul festivaline getirmek, elbette boynumuzun borcu olacak.
Bu kadar film arasında yarışan bizim Gişe Memuru'nun dün gece verilen ödüllerde şansı olacak mı, bilmiyorum. Ama filmin genelde çok beğenildiğini de söyleyebilirim.
Ayrıca yine yarışmadaki iki Yunan filmi, yılllık karnaval eğlencelerinin ardındaki kırık hayatları anlatan stilize Paradisos / Cennet ve de kendine özgü, barok ve çılgın bir tür polisiye olan J.A.C.E. de sevdiğim filmler oldu. Diğer bölümlerdeyse özellikle iki ünlü ustadan iki Rus filmi, Alexander Sokurov'dan Faust ve Andrey Zvyagintsev'den Elena'yı gördüm. İlkine şaşıp kaldım, ikincisini ise çok beğendim. Ve değişik ülkelerden birkaç film daha... Tüm bunları Aralık ayının Sinema dergisinde daha uzunboylu yazmayı umuyorum.
Selanik'in başında artık İstanbul'un ve Türklerin dostu Dimitri Eipides var. Ve sanırım Türk sinemasını onore etmeyi sürdürecek. Ayrıca geleneksel Work in Progress bölümünden destek alan filmler arasına, Boğaziçi mezunu gençlerin kurduğu Bulut Film yapımı, Emin Alper'in yönettiği Tepenin Ötesinde de girdi.