Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Sinema'nın en iyilerine bakarken

Sinema dergisinin okur oylarıyla sinema tarihimizin en iyi filmlerini seçmesi hayli yankı yaptı. En iyi 10 filmin basına yansıdığı sonuçların tamamı (en iyi 100 film, sinema yazarlarının seçimleri, kazanan filmlerin yönetmenlerinin gözdeleri, vs.) derginin kasımda çıkacak özel sayısında olacak.
Elbette her seçimde olduğu gibi, tartışmalar da başladı. Önceden gençlerin elinden çıkacak listede hep günümüzün ustalarının olacağı, geçmiş yapıtların girmeyeceği söylenmişti. Ama pek öyle olmadı. Hatta klasik Yeşilçam'dan hiç beklenmedik filmler ilk ona girdi: Hababam Sınıfı, Neşeli Günler, Züğürt Ağa gibi. Buna karşılık, daha kişisel ve 'yaratıcı' sinema örnekleri (Susuz Yaz, Sevmek Zamanı, Gelin-Düğün-Diyet Üçlemesi, Gurbet Kuşları, Adı Vasfiye, Anayurt Oteli, vs.) ortalarda yoktu. Ayni biçimde, Yeşilçam'ın belki en soylu biçimde duygusal filmleri olan Üç Arkadaş (1958 yapımı olanı) ve Vesikalı Yarim de yoktu.
Daha da şaşırtıcı olanı, genç okurlar (dergileri gençlerin izlediği biliniyor) günümüzün yaratıcı filmlerine de ilgi göstermediler. Bir tek Nuri Bilge, Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu veya Derviş Zaim filmi ilk ona girmedi. Bu kuşağı temsilen gelen tek film Demirkubuz'un Masumiyet'i oldu. Ardından da klasik Yeşilçam'la bugünü birleştiren Eşkıya, Babam ve Oğlum gibi filmlerle... (Eşkıya'nın en beğenilen film olduğunu da hatırlatayım)
Bu seçimler üzerine çok şey söylenebilir. Ama en başta iki şeyin altı çizilmeli: Sinema gibi çok özel bir kültür dergisinin konuya meraklı okurları bile, sonuç olarak popüler ürünlere eğiliyor ve yaratıcı sinemayı biraz dışlıyorlar. İkincisi, gençlere geçmişin sinemasını tam anlamıyla öğretip sevdirememişiz. Yoksa hiçbir Akad, Erksan, Refiğ, Kavur veya Ökten filminin en iyilere sızamaması nasıl açıklanabilir? Bu konuda herkes, hepimiz suçluyuz elbette..
Benim kişisel listem ise Sinema'nın andığım özel sayısında olacak. Diğer arkadaşlarımın seçimleriyle birlikte, sinema sanatına nasıl farklı bakışlar olabileceğini göreceğiz. Ve sanırım bu konuya yine döneceğiz.

Enka'da harika açılış
Enka oditoryomu hafta başında harika bir konserle açıldı. Avusturya'dan gelen Johann Strauss Ensemble, bizlere çok güzel bir konser sundu. Alfred Pfeleger'in baş kemancılığı ve yönetimiyle Mozart dinledik, Strauss ve Lehar valsleriyle eski Viyana'ya yolculuk ettik. Arada model gibi güzel, üstelik şahane sesli soprano Romana Beutel'i de dinleyerek...
Ayrıca da bir Türk sanatçısını tanıdık: sekiz kişilik orkestranın kemancıları arasında bulunan Serkan Gürkan'ın iki bestesi, bir tango ve bir vals-tango çalındı. Bu gencecik ve yetenekli sanatçımız, Avrupa'dan sonra Türkiye'de de tanınmayı hak ediyor. Keşke medyamız onu keşfedip bizlere tanıtsaydı...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA