Kurucu üyelerinden olduğum Mutfak Dostları Derneği'nin yemeklerini kaçırmamaya çalışırım. Pek de sık olmayan bu yemeklerde dernek yönetimi alanında iyi bir lokanta seçer, menüler özenle hazırlanır. Böylece hem bir damak tadı şöleni çıkar ortaya... Hem de çoğunu tanıdığım düzeyli, yaşama zevki olan insanlarla başbaşa bir gece geçirmenin keyfi.
Geçenlerde bir akşam Kuruçeşme'de yeni açılan ve sevgili başkanımız, gerçek mutfak uzmanı Ahmet Örs'ün dediğine göre yıllar önce Bodrum'da ayni adla açılan lokantanın izini süren Arşipel Lokantası'ndaki 'lüfer gecesi'nde buluştuk. Bu harika balığın unutur gibi olduğumuz lezzetini hatırlarken, zengin çeşitli ve kimileri yaratıcılık içeren deniz mezelerini de taam ettik.
Ama asıl söz edeceğim ve gecenin benim için en ilginç yanını oluşturan şey, konuk olarak katılan Defne Koryürek'le tanışmak oldu. Defne Hanım, belki kolay çıkaramazsınız, iki yıldır kamuoyunu onca meşgul eden ve bir aralar 'seninki kaç santim?' sloganını (içerdiği yeni-yetme edepsizliği yerine son derece saygın bir işlevi geçirerek) kamuoyuna mal eden 'lüfer davası'nın başlatıcısı, militanı ve baş oyuncusuydu. Onu tanımak, konuşmasını dinlemek ve bu konudaki hırslı ve azimli tavrına tanık olmak, hoş bir deneyimdi.
Defne Hanım hayli uzun konuşmasında, örneğin lüfer balığının tipik İstanbullu olup giderek kaybolan şeylerden biri olduğunu söyledi: tıpkı erguvanlar, fıstık çamları veya memba suları gibi. Sizler bunlara daha çok şeyler ekleyebilirsiniz: ahşap evler, Şehzadebaşı veya Beyoğlu sinemaları, Erenköy konakları, Arnavutköy çileği, Boğaz kalkanı, Karadeniz hamsisi, mahalle bekçileri, sokak satıcıları veya bayram ziyaretleri gibi. Arkası kolay gelmez!..
Defne Hanım, gençliğinde "Boğaz'dan kovayla lüfer tutulduğu, Baltalimanı kıyısının silme lüfer dolduğu, büyücek bir lüferle bir ailenin doyduğu" yılları hatırlıyor. Ve yakın zamanlarda lüfer diye tabağınıza gelen parmak kadar balıkları!.. Bu değişimi kabul edemediği için bu girişimi başlatmış. Ve iki yıl sonra başarıya ulaşmış. Hem yönetmelikte avlanacak lüferin sınırı 14 santimden 20 santime çıkmış. Hem de bakanlık bünyesinde bir Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulmuş. Bu tür sosyal kampanyaların aslında göründüğü kadar zor olmadığını, konuyu iyi bilip iyi yürütürseniz, sonuç alınabileceğini söylüyor. Öyle inandırıcı ki, kadın olmasının bu davada ona ancak yardımcı olduğunu seziyorsunuz.
Ve şimdi görev siz balık ve doğa severlerde. Tezgahta, mutfakta veya tabakta 20 santimden küçük balığa izin vermeyin. Ve görürseniz, lütfen 174 numaralı telefona bildirin. Ki lüfer hep varolsun..