Bir Oscar daha geldi geçti. Ve bizde de büyük ilgi uyandırdı. Çünkü finale kalan on filmin sekizi izlenmişti, ikisi de gösterilmek üzere. Genelde çok iyi bir yıldı, ama favoriler belli olduğundan dolayı da fazla gerilim yoktu.
Nitekim beklenenler kazandı, hemen hiç sürpriz olmadı. Kırmızı Halı'dan başlayarak yine Hollywood'un dünyaya biçim verse de sonuç olarak Amerika taşrasının bir parçası olduğu gözlemlendi. Kıyafetlerin kimi iyi, kimi rüküştü. Ama bir kez daha herkes modacısının, dolayısıyla kendisinin reklamını yaptı, rakkamlar görünmese de izleyenlerin hayal gücünde uçuşup durdu.
Sunucular Anne Hathaway ve James Franco çok şekerdiler. Ama o kadar... Geçmişin Bob Hope, Jerry Lewis, Steve Martin, Billy Crystal gibi isimleri mumla arandı. Gençlik ve güzellik hoştu da zeka ve esprinin yerini tam olarak tutmuyordu. Anma bölümü üzüntü vericiydi: geçen yıl ne kadar çok sanatçı ölmüştü! Ama Halle Berry'nin de katkısıyla en çok Lena Horne'un önemi belirtildi. Birçok filmde oynamış olsa da aslında oyuncu olmayan ünlü siyahi caz şarkıcısı... Çünkü siyahilerin alabildiğine ayrımcılığa tabi olduğu ırkçı bir dönemin cesur savaşçılarından biriydi o...
Ödül alanlar eskisi gibi bol aile muhabbeti yapmadılar. Colin Firth kekeme değildi, rahat konuştu! Ama tipik İngiliz bir soğukluğu vardı! Natalie Portman şişkin karnının yardımıyla rol çaldı, sempati topladı. Zoraki Kral ekibi İngilizlere yakışmayacak kadar şamatacıydı. Geceliğiyle ilk kez o saatte kalkıp töreni izleyen Kraliçe'nin memnun kalmadığı tahmin edilebilir! Yapımcılardan birinin 'boyfriend'ine (erkek arkadaş) teşekkür etmesi ise dikkatlerden kaçmadı. Ne de olsa artık modern zamanları yaşıyorduk!