Bugün Van'da olmak ve Akdamar Kilisesi'ndeki ayinde bulunmak vardı. Olmadı, ama ilk fırsatta gidip en azından onarılmış kiliseyi göreceğim.
Çünkü, uzun yıllar önce gördüğüm, bakımsızlığın içinden fışkıran bu büyük sanat eserine hayran olmuş, aynı ölçüde de kahrolmuştum. Topraklarımızdaki böylesine önemli mimari, dini ve kültürel yapıtları nasıl gözden çıkarıyoruz diye... Elbette aynı şeyi başka eserler için de düşünmüştüm: Ani harabeleri, İshak Paşa Sarayı, Sümela Manastırı, Selçuk kervansarayları, Sinan eserleri gibi...
Ama Akdamar'ın apayrı bir yeri var. Çünkü o, Ermeniler denen sanatçı halkın tarih boyunca yarattığı en güzel şeylerden biri. Yalnız taş işçiliğiyle değil, bir inancı, tek Tanrı'ya dönük bir inancı ölümsüzleştiren özüyle de...
Bu tür konulardaki kaba milliyetçiliği hiç anlayamam. Eğer kafatası milliyetçiliği denen ilkelliğe mensup ve o daracık, kör ve bağnaz bakışla malul değilseniz, bu ve benzeri güzelliklerin size ait topraklarda yükselmesinden ancak mutluluk duymanız gerekmez mi? Tüm insanlığa ait bu güzellikleri bunca zamandır korumuş olmak, hepimizin, bütün Türklerin bir iftihar vesilesi değil midir? Yıkmak mı insanı daha yüceltir, korumak mı? İşte herkesin zaman zaman kendisine sorması gereken sorular...
Aynı biçimde, farklı inanç sahiplerinin de bu tür çabalardan mutlu olması gerekir. Hatta korunan, tek Tanrı öncesi pagan eserleri olsa bile... Çünkü asıl önemli olan, üzerinde yaşadığımız şu yeryüzü küresinde kıstırılmış bireyin çözemediği, içinden çıkamadığı kimi sorulara yanıt araması, içinde giderilmez bir hüzün duyması ve yalnızlığını dağa-taşa işlediği o eşsiz eserlerde dile getirmesidir. Tarih boyunca süregelmiş bu sığınma ihtiyacı, aklın ve bilimin bile tümüyle yok edemediği bu mistik duygu, insanoğlunun en büyük ve sonsuz arayışlarından biri olagelmiştir. Onu sanatla, sanat eseriyle somutlaştıranlara ancak minnet ve hayranlık duymalıyız.
İşte Akdamar bana tüm bunları düşündürüyor, yeniden düşündürüyor. Çünkü orada taşa işlenen, kimi 'hamervah'ın sandığı gibi yalnızca Hıristiyanlığın tipik motifleri değil. İnanç denen o kutsal duygunun da ortak ve evrensel dışavurumu. Onun içindir ki, inancı simgeleyen yapıtları özellikle inananlar özel bir ilgiyle görmeli, gezmeli, sevmeli ve korumalı. Öyle değil mi?
Ayrıca bu önemli günde, tüm bu çabanın eksik yüzü gibi kalan ve yeminli Türk düşmanlarınca kullanılmaya hazır o 'Haç sorunu'nu da en pratik biçimde çözen, başta Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve tüm ilgilileri kutlarım. Yapılanı sonuna dek götürdüler ve dünyaya örnek bir hoşgörü jesti armağan ettiler.
Hrant Dink nedeniyle Türkiye'nin AİHM-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından kınanması ve tazminata mahkûm olmasına karşın bu kararı kabul ettiğini açıklaması da bir jest sayılabilir. İkisinin art arda gelmesiyse, çok anlamlıydı. Türkiye'de artık bir şeyler değişiyor. Hem de çağdaşlık yönünde...
Ertuğrul Günay'ı bir başka şey için de kutlamak istiyorum. Dün sadece Radikal'de çıkan haberde, Alyanoy için en açık ve içten biçimde konuşmuş, daha Alyanoy bilinmezken, 1990'da ihale edilip yapılmış ve bitmiş bir barajı açmamanın ellerinde olmadığını söylemiş. Ve "çaresizliğimizi anlamanızı rica ederim" demiş. Üzgünüz, ama anlıyoruz elbette, Sayın Bakan...