Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Köfte-kebap kokuları ve Konyalı

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ı çok eski günlerden tanır ve insan olarak severim. Geniş bir bilgi dağarcığı ve engin bir hümanizması olduğuna inanırım. CHP'den AKP'ye geçişini kınayanlardan da olmadım. Tersine, iş yapabileceği, bu iki önemli alanda hizmet verebileceği bir sistemin içinde yer almasını akıllıca buldum.
Ama bakan son günlerde beni hep şaşırtıyor. Olumsuz anlamda... Yakın zamana dek kültürümüzün her alanına, ortaya çıkan her soruna hemen sahip çıkması gibi, çok beğendiğim bir huyu, son dönemde ya sessizliğe ya da ters tepkilere dönüşüyor. Ve aramız bozuluyor. Yanlış anlaşılmasın: Benim açımdan demek istiyorum. Yoksa, tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış hikâyesi!
Bakan, Taksim/Beyoğlu'nda hâlâ kurtarılabilecek tam 10 eski sinema salonu tespitimle hiç ilgilenmedi. Emek, Alkazar gibi tarihi salonları korumak için kılını kıpırdatmadı. Üstelik Emek konusunda, tüm basının farkedip altını çizdiği gibi, bana yanlış bilgi verdi, yıkılması kararlaştırılan salon için bana "Aynen korunacak" dedi. AKM ve Ayazağa kültür merkezleri üzerine hiç umut verici bir gelişim yaşanmadı. Turizm konusunda ise tüm Sultanahmet yöresine kargaşa ve endişe getiren bir motorlu araç yasağına onay verdi. (Bu konuya ayrıca değineceğim).
Ve geçen günlerde, yine bence yanlış bir söz etti. Topkapı Sarayı'nda, amaca ters biçimde kullanılan tüm yapıları boşaltıp saray-müzenin gerçek işlevine tahsis etmek gibi çok olumlu bir iş yaparken, yıllanmış Konyalı lokantasını kapattı. Ve basına "Topkapı'da köfte-kebap kokusu olmayacak" beyanatını verdi.
O lokanta elbette kapatılabilir. Hele girişteki güzel karakol binası onarılıp lokanta haline gelmişken... Ama bunu yaparken, Türk mutfağının anıtlarından Konyalı'yı "Köfte-kebap kokuları" deyip küçümsemenin âlemi var mıydı? O Konyalı ki, eskiler bilir, 1897'deki açılışından 70 yıl sonra Sirkeci'deki asıl yerinden Topkapı'ya göç etmiş, orada eşsiz İstanbul beyefendisi Nurettin Doğançay ve eşi, eski Küçük Sahne primadonnası Heyecan Başaran Hanım'ın hep başında oldukları bir lezzet şatosu yaratmıştı. Yıllar boyu sayısız turist grubunun orada, Boğaz'a karşı gerçek Türk mutfağının -kebabın değil!- eşsiz tadlarından sonra nasıl mutlu ayrıldıklarını bizzat gözlemlemişimdir.
Konyalı elbette gidebilir, oranın tapusunu almış değil... Ama en azından bir teşekkürle, bir minnet duygusuyla uğurlanmalıydı. Böylesi, kusura bakmasın ama, sayın Günay'ın benim bildiğim nazik kişiliğine hiç yakışmadı. Ve geçmişin, kültürel birikimin kıymetini bilip takdir etmek gibi bir erdemle de hiç uyuşmadı.

Not: SABAH kültür sanat sayfası, aslında mart sonundan beri 'ulusal' oldu. Yani artık tüm yurtta (ve ayrıca Kıbrıs'ta) da yayımlanıyor. Ben de o günden başlayarak, çok sevdiğim ve farklı konularda içimi boşalttığım bu sütuna kavuştum. Bilmem, kültürsever okurlarımız bunların farkında mı? Teşekkürleriniz lütfen Erdal Bey'e...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA