Sene 2000. Ekim ayının son pazarı. Vali bey, Aksaray'da göreve başlayalı henüz iki ay olmuştur.
Öğleden sonra ailece yürüyüşe çıkarlar.
Ana caddeyi cezaevine bağlayan kavşakta kerpiçten yapılmış, eğri büğrü, eskimiş, ahşap kapısı yarı aralık bir ev Vali beyin dikkatini çeker.
***
Kapıyı çalarlar, kimse gelmez.
Vali bey ile eşi eve girerler.
İçeride yaşlı bir nine vardır:
- Nine, Tanrı misafiri kabul eder misin?
- Buyurun yavrum.
***
- Nineciğim adın ne?
- Yavrum, bana Ilısulu Fadime derler.
Ninenin, kocası ölmüş.
İki oğlu, bir kızı var... Oğullarından biri "hayırsız."
Öteki oğlu nineye bakarmış, o da ölmüş.
Kızı çok iyi, ancak "damat yaramaz."
Kız, kocasından habersiz ara sıra gelir, evi temizler, yemek yapar gidermiş.
***
- Nineciğim, ben Aksaray'ın yeni valisiyim... Bir isteğin, bir emrin var mı? Nine inanmaz:
- Yavrum, benim eğlenilecek zamanım çoktan geçti...
Vali bey ve eşi evden ayrılırlar.
Bir saat sonra "yiyecek paketleriyle" dönerler.
Nine şaşkındır ama "Tanrı misafirinin vali olduğuna hâlâ inanamaz."
***
Nine der ki:
* Yavrum benim son bir muradım var.
* Aha şu halıyı Ilısu'ya götürüp, köyümün camisine sermek.
* Köyümün hamamında son bir kere yıkanmak, paklanmak.
* Eğer bu muradımı yerine getirirsen, vali olduğuna inanırım.
***
Ertesi sabah "vakıftan" iki görevli bayan, nineyi evinden alır, araçla köyüne götürürler.
Nine "muradına erer."
Aradan birkaç gün geçer.
Vali bey sabah evden çıkıp, vilayete giderken
"ninenin evine uğramak ister." Evin önünde koyu yeşil renkli bir pikap durmaktadır.
Belediyenin cenaze arabası.