30 yıl önceydi.
İkisi de Ankara'da, aynı kamu kurumunda çalışıyorlardı.
Birbirlerini sevdiler, evlendiler. Ankara'da, Başkent Hastanesi'nde yatan Gülderen Taşar dün dedi ki:
- Kader böyle imiş... Mustafam'dan böyle mi ayrılacaktım?
***
Gelen giden, arayıp soran çok.
"Kazada yol hatasının payı büyük... Dava açmalısınız" diyen de çok.
Gülderen Hanım'ın tepkisi:
- Devleti dava etmek bize yakışmaz... Mustafam'ın kemikleri sızlar... Ben ve çocuklarım devletle davalı olamayız, devlete ancak saygı duyarız.
**
Gülderen Taşar "kaza sonrası telsiz konuşmalarını" hatırlıyor.
Telsizde bir görevli, diğerine "kaza noktasını" soruyor.
Gelen yanıt "malum yer" oluyor. Gülderen Hanım:
- Mustafam' ın kaderi buymuş... Orada olmasa belki evde ayağı kayıp, ölecekti... Ama herkes düşünsün, bize gelen başkasına gelmesin, yolda bir kusur varsa, düzeltilsin.
***
Ve "Gonca..."
Gülderen Hanım'ın deyimiyle
"Mustafa' nın ruh ikizi."
Giderek iyeleşiyor ama...
Babasının ölümünü henüz bilmiyor.
***
Gonca, odasına giren annesinin ellerini öpüyor, öpüyor, öpüyor:
- Anneciğim... Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmazmış.
Gözyaşları birbirine karışıyor:
- Anneciğim, birlikten kuvvet doğar... Birbirimize sahip çıkalım.
***
Doktorlara göre "Gonca' nın beyni, bilinci konusunda endişe edecek bir şey yok."
Annesine göre "bazı şeyler belki Gonca'nın içine doğuyor."
***
Mustafa Taşar herkesle barışıktı.
Espriliydi, örgütçüydü, heyecanlıydı.
Seveni çoktu.
Dün Gülderen Hanım'la zaman tünelinde bir gezinti yaptık.
Ortak anıları paylaştık. Vedalaşırken dedi ki:
- 3 şey var... Bir, sayın Mehmet Haberal... Bizim için parçalanıyor, Allah razı olsun... İki Afyon Devlet Hastanesi... Üç, Afyon 112... Anında yetiştiler... Ama ne olur Mehmet Haberal' a teşekkürlerimi söyleyin.
***
Ve son... Gülderen Hanım "Mustafa' yı tanırdınız" dedi:
- Devleti dava etmemi ister miydi?... Devletime, ülkeme canım feda... Hiç devletimi mahkemeye verir miyim?.. Devlet benim anamdır, babamdır.