Ülkemizin 3 yanı denizlerle çevrili. "Su ürünleri sektörü", Türkiye'nin geleceği çok parlak sektörlerinden biri.
Denize kıyısı olan ülkeler "bu işi" yapıyor, para kazanıyorlar.
Elbette "biz de yapacağız."
***
Ama "diğer ülkeler" bir şeye özen gösteriyorlar.
Sahilleri kirletmemeye.
Ve balık çiftliklerini "sahilin bitişiğine" kurmuyorlar.
***
Balık çiftliği olmayan koylarda denizin "30 metre derinliğini" çıplak gözle görüyorsunuz.
Ama çiftlik olan koyların "10 metre aşağısını" bile görmek imkansız.
***
Balık çiftliği "sahilin bitişiğine" kurulunca...
Çevreyi kirletmesi bir yana...
Denizin dibindeki "çayırları" da yok ediyor.
Suyun "kimyasını" bozuyor.
Ege'nin paha biçilmez koyları "insan sağlığını tehdit eder hale geliyor."
Balık çiftliği oradan kaldırılsa bile "olumsuz etkileri yıllarca sürüyor."
***
Balık çiftliklerinin "20-25 yıllık bir geçmişi" var.
Bu geçmişi "iyi geçirmemişiz."
Bir "tezgah" kurulmuş.
Siyasetçisi, bürokratı, işadamı...
En güzel koylar "parsellenmiş."
"Kirletilmiş."
***
Zararın neresinden dönülse kar.
"Devlet" karar verdi:
"Böyle gelmiş böyle gitmeyecek."
Bugün, devletin bu kararını "delme çabaları" var.
Aman taviz verilmesin.
***
"Ne yapılacağı" ise belli.
Danimarka, İspanya, Fransa, İtalya, Portekiz, Yunanistan, Japonya, Amerika "ne yapıyorsa" onu yapmak.
Balık çiftliklerini "açığa almak."
"Sahilden" uzaklaştırmak.
***
Balık çiftliklerinin bulunduğu bölgelerin insanlarında "büyük bir öfke" gördük.
Öfke "sivil toplumun gücünü" gösteriyor.
Keşke bu tepki "ilk başta" sergilenseydi.
Ama ne demişler "Türk'ün aklı sonradan gelir."