Sabah saat 08.20'de Pekin'den havalandık. 4 saatlik bir uçuştan sonra Uygur Özerk Bölgesi'nin (Sinciang) başkenti Urumçi'deydik.
Sinciang'ın nüfusu 35 milyon.
Çin'in "yüzölçümü olarak" en büyük eyaleti.
Kazakistan, Moğolistan, Kırgızistan, Afganistan, Hindistan, Tacikistan ve Rusya ile sınır komşusu.
Tarihi "ipek yolu" bu eyaletten geçiyor.
***
Sinciang'da 13 milyon "Uygur" var.
"Kazaklar" 2 milyondan fazla.
"Kırgızlar" da öyle.
Ayrıca "Tatarlar" var, "Özbekler" var.
Tabii "Çinliler" de.
***
Uygur Özerk Bölgesi için "Çin'in kasası" deniliyor.
Zengin maden yatakları nedeniyle.
Ama "Şanghay ve Pekin'e oranla, bu bölge oldukça geri kalmış."
***
Urumçi'deki mihmandarlarımızdan biri hanımdı:
Kunduz Yusuf.
"Yusuf"u anladık da "Kunduz" neyin nesi?
Kunduz hanım "benim adım değerli bir hayvandan geliyor" diye öğünerek açıklama yaptı.
Doğru, kunduz "su kıyısında yaşayan, postu kıymetli bir hayvan" ama...
Bizde "Kunduz" diye isim yok.
Uygurlar'da ise "Aslan" gibi isimler de var, "Kunduz" gibi isimler de.
***
Mihmandarlarımız bizi "hoş geldiniz, yahşi misiniz" diye karşıladılar.
Teşekkür ettik. Biz de onlara sorduk:
- Siz nasılsınız, yahşi misiniz?
Yanıtları "rahmet" oldu.
Rahmet "teşekkür"demek.
***
Önce otelimize gittik.
Otelin "iki adı" var.
Çince'si "Yindu."
Uygur dilindeki adı ise "Gümüşkent."
Mihmandarlarımız "otelde fazla oyalanmayın" dediler:
- Yoldan geldiiz, açsıız, damak vakti.
Damak "yemek" demek. Ve lokantanın yolunu tuttuk.