Almanya'nın Essen kentinde Türk ve Alman uzmanlar günlerdir harıl harıl çalışıyorlar... "Çeşitli raporlar" hazırlıyorlar... Bunlardan bir kısmını "Türk Hükümeti" istedi, bir kısmını da "Alman Hükümeti."
Raporları hazırlayan kurum "Türkiye Araştırmalar Merkezi."
Merkezin başında Prof. Dr. Faruk Şen var. Dün sorduk:
- Raporlar ne safhada?
- Türkiye'nin istediği raporlardan biri 28 Ekim'de hazır olacak... Diğeri kasımda... Almanlar'ın istediği raporlar da yine kasımda yazılmış olacak.
***
Türkiye'nin araştırılmasını istediği konulardan biri şu:
"Kopenhag kriterleri ülkelere göre nasıl uygulandı?"
Araştırma sırasında görüldü ki, uygulamada tam bir çifte standart var.
Örneğin:
Bulgaristan, AB ile müzakerelere başladıktan tam iki yıl sonra idam cezasını kaldırmış.
Bulgaristan'a "önce idamı kaldır, sonra müzakere kapısı aralansın" şartı koşulmamış.
***
Bir başka örnek:
Romanya'da "bazı demokratik kriterler yerine getirilmeden", müzakerelere başlanmasında sakınca görülmemiş.
Bunlar araştırmada "tek, tek" belirtiliyor. "Yunanistan'a dönük örnek" de çok.
***
Batı'nın merak ettiği bir konu da "Türkiye'nin AB'ye maliyetinin ne olacağı."
Pek çok Batılı'ya göre Türkiye "dipsiz kuyu." Ama gerçek hiç de öyle değil. Türkiye Araştırmalar Merkezi'nin çalışmaları gösteriyor ki:
* Polonya'ya, 3 yıl içinde AB fonlarından 19.5 milyar euro aktarılmış.
* 2004'te AB, İspanya'da 7 milyar euro doğrudan katkı sağlamış.
* Yunanistan'a 5.5 milyar euro. Türkiye'nin durumuna gelince... Eğer AB kapısı daha önce aralanmış olsaydı, geçtiğimiz 3 yıllık süreçte Türkiye'ye "24 milyar euro'luk destek" verilecekti.
Yani yılda 8 milyar euro.
Türkiye Araştırmalar Merkezi'nin raporuna göre "Türkiye kesinlikle dipsiz kuyu değil."
***
Alman devletinin istediği araştırmalar ise daha ziyade "Avrupa'ya Türk göçüne... Serbest dolaşıma" dair.
Prof. Dr. Faruk Şen "araştırmanın ilk sonuçlarını" anlatırken dedi ki:
- Avrupa açısından endişe edilecek bir durum yok.
***
AB Yerleşim Hukuku'nun 9. maddesine göre, Avrupa'ya gidecek bir Türk "90 gün içinde iş ve ev sahibi olabilirse", gittiği ülkede kalma hakkını elde edebilecek.
30 yıldır Avrupa'da yaşayanların bir kısmının bile işsiz olduğu bir ortamda, kim gidip de 90 gün içinde "iş ve ev sahibi olabilecek?"
***
Aslında bu araştırmalar "Aralık ayına çeyrek kala" yapılmamalıydı.
"AB'ye girmek gibi bir talebimiz olmasaydı bile" bu araştırmalara yönelmeliydik.
***
Araştırma "üniversitelerin... Araştırma merkezlerinin" işi.
Avrupa bugün "Türk göçü ile ilgili araştırma" istiyor.
Eğer bir "göç araştırmaları merkezimiz" olsaydı, Avrupa'nın merak ettiği her konunun yanıtı anında verilebilirdi.
***
Avrupa karşısında ezilip, büzülmemiz, ev ödevlerimizi hatırlatanlara "ama siz de şu ev ödevlerinizi yerine getirmediniz" diyemeyişimiz işte bu yüzden.
Araştırmaya önem vermeyişimizden. AB yolculuğuna çıkarken araştırmayı, bilimi rehber edinseydik bugün sadece "sorgulanan ülke" olmaz, biraz da "Batı'yı sorguluyor olurduk."
Ve "eğik değil, dik dururduk."