Eğer bir ev "taştan" yapılmışsa...
"Demir, çimento" kullanılmışsa...
"Sapasağlam" ayakta duruyor. Ama çimento yerine "çamur" kullanılmışsa, depremle birlikte "evler yerle bir."
Erzurum'da "depremin vurduğu her köyde" durum aynı.
Çat ilçesinin "Yavi" beldesi de öyle.
İçine saman karıştırılmış çamurla yapılan evler yıkılmış.
Ama beldenin ortasındaki "iki katlı betonarme evin" sıvası bile çatlamamış.
Erzurum Valisi Mustafa Malay "kadere inanır mısınız" dedi.
"Kadere ve kazaya inanmak, İslam'ın şartlarından altıncısıdır" dedik.
- Sahi... Neden sordunuz Vali bey.
- Anlatayım.
Çat-Yavi'de, depremde hiç hasar görmeyen iki katlı betonarme binada iki aile yaşarmış.
Alt katta "baba." Üst katta da "oğul." Depremde "oğul çok korkmuş."
Kızılay'dan çadır istemiş.
Kızılay demiş ki "senin evin sağlam... Çadıra çıkmana gerek yok."
Bunun üzerine oğul gitmiş, parayla çadır satın almış.
"Evin bahçesine" kurmuş.
Eşi ve dört çocuğuyla, çadıra taşınmış.
Adamın annesi ile babası "oğlum, çadırı bırak, eve dön" diyormuş.
Eşi ile iki çocuğu da "eve dönelim" diye tutturmuşlar.
Ama "adam ve diğer iki çocuğu" eve dönme fikrine sıcak bakmamışlar.
Ve "çadır hayatı" sürmüş.
***
Doğu Anadolu'da geceler buz gibidir.
Çadırın içi de soğuk mu soğuk. Adam "çadırı, naylonla kaplamış."
Çadırın içine de iki "katalitik soba" kurmuş.
Ve kader ağlarını örmüş. Çadırdakiler bir gece, katalitik sobadan çıkan gazdan zehirlenmişler.
Sonuç: "İlle de çadır" diyen adam ile, "çadırdan çıkmak istemeyen iki çocuk" ölmüşler.
Ailenin "evimize dönelim" diyen üç ferdi ise hastaneye kaldırılmış, kurtarılmışlar.
Anne "ilk başlarda" akli dengesini yitirmiş... Sonra toparlanmış.
***
Erzurum Valisi Mustafa Malay: - Ölümden kaçılmıyor... Kaza ve kader işte... Başka ne diyebiliriz?.. Adam, sapasağlam evinden çıkmasaydı, bunlardan hiçbiri olmayacaktı.
"Kader" diye söylendik.
Ve yola devam ettik.